Bilgi Birikimi

Zafere Ulaşmak için Hedef ve Umut

HEDEF
Geçen yıllarda Harvard Üniversitesi mezunları üzerine bir araştırma yapılmış. Bir araştırma grubu yüz öğrenciye gelecek on yıl içinde neler yapmak istediklerini sormuş. Ce­vapların büyük bir çoğunluğu büyük şirketler kurmak, ünlü ve zengin olmak veya dünyayı daha iyiye taşıyacak deği­şimlere imzalarını atabilmek doğrultusunda omuş.

Bu yüz kişiden sadece on kişi istediklerini açıkça anla­tıp, neyin peşinde olduklarını yazmış. On yıl sonra aynı araştırmacılar bu mezunları bulmuşlar ve istediklerini yazan o on kişinin, üzerinde araştırma yapılan tüm grubun serve­tinin %96’sına sahip olduğunu görmüşler.Kendilerine hedef koymayanların başarısız olmalarının inkâr edilemez bir nedeni vardır: Onlar en başta hedeflerini asla net belirlemezler. Bu risksiz yaklaşım, bir uçağın yerde, bir geminin limanda kalmasının daha güvenli olduğunu söy­lemeye benzer ve ilk bakışta doğru görünebilir. Ne var ki ikinci, daha derin bir bakış bu yaklaşımın doğru olmadığını ortaya koyar, çünkü gemiler ve uçaklar limanda ya da yer­de durdukları zaman daha çok hasar görür ve daha fazla ba­kım gerektirirler. Bu açıdan gemiler ve uçaklar için doğru

olan aynı şekilde yaşam yolculuklarını planlama gereksi­nimlerini reddeden insanlar için de geçerlidir. Aynı insanlar, varmak istediklere yere güvenli şekilde varacaklarından emin olmak için bir haritaya bakmadan ya da yol koşulları­nı hesaba katmadan bilmedikleri bir yere arabayla yolculu­ğa çıkmazlar.

Benim tanıdığım ve üzerinde araştırmalar yaptığım en­gel tanımaz ruha sahip olan liderlerin şu özellikleri çok bariz bir şekilde dikkatimi çekmiştir.

Başarıyı Öldüren etkenlerden biri, felsefede ve yön sap­tamada kararlı olmamak ve gereksiz değişikliklere kapıl­maktır. Önemli olan doğru yolda kalmaktır.

Hedef saptamak söz konusu olduğunda sık sık şu Afri­ka deyişi aklıma gelir:
Her sabah Afrika’da, bir ceylan uyanır. Bilir ki, en hızlı koşan aslandan daha hızlı koşmalı, yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika’da, bir aslan uyanır. Bilir ki, en yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşmalı, yoksa açlıktan ölecek­tir.
Aslan ya da ceylan olmamız fark etmez. Güneş doğar doğmaz koşmaya başlasak iyi olur!
Eğer hedeflerimizi başarma konusunda ciddiysek, insan olarak bizim de şafağın sökmesiyle birlikte koşmaya başla­mamız gerekir.

UMUT
Pers Kralı, iki kişiyi idama mahkûm etmiş. İdamlıklar­dan biri kurtuluş umudunu yitirdiği için çekilmiş köşesine,
beklemeye başlamış. Diğeri ise umudunu yitirmemiş ve kra­lın atları çok sevdiğini bildiği için bir teklifte bulunmuş.

Demiş ki; “Kralım, sizin atınıza uçmayı Öğretebilirim.” Kral bunu duyunca çok sevinmiş ve ne istediğini sor­muş. İdamlık adam, ‘“Bir yıl yeter.” demiş. Bunu duyan di­ğer mahkum arkadaşına çıkışmış:

“Be adam, idama mahkûm edilmişsin, şimdi de krala olmayacak bir şeyi teklif ediyorsun, sen iki kere idamı hak ettin, neden böyle yaptın?”

Ata uçmayı öğreteceğim diyen adamın yanıtı şu olmuş­tur.
Be ahmak, umutsuz yaşasam senin gibi’düşünmem la­zımdı. Bir kere düşün, bu bir yıl içinde neler olabilir. Birinci­si, kral ölebilir, yerine geçecek olan bizi affedebilir. İkincisi, ben normal yolla ölebilirim. Üçüncüsü, at ölebilir. Dördün­cüsü, belki uçmayı öğretebilirim.”

İnsan olmanın en büyük özelliklerinden biri de “umutla” yaşamasıdır. mutsuz yaşayan insan, kendisini inkar eder.

Evet, istikbale bakanlar ve kedisini yetiştirmek isteyen­ler, hep, ama hep umutla yaşarlar.Umut, çoğu zaman daha büyük bir canlılık daha büyük bir duyarlılık ve daha büyük düşüncelerle var olan değişim arzusudur. Umut, ne dilek ve ne de istektir. Zaten daha faz­la istek ve dilek hırsın anasıdır. Umut, gelecek demektir. Dün ve bugün ile ilintili değildir.
Umut çoğu zaman inanç İçinde yatar. Aksi bir olgu bek­lentilerin umutsuzluğa dönüşmesi, belki de umudun ölüm ötesinetaşınmasıdır. Umut düşüncenin kaynağında yuvası­nı kurar. İnsanın düşüncesinde umudu söküp atarsanız, di­renme güçlerini ve insanlıklarını kaybederler.

Bu durumda, kişi ister istemez güdümlenmelere hazır, köleliğe ve bağımlılıklara sarılma kolaylığı içine girer. Boy­nunu esarete ya da kulun köleliğine gönüllü olarak uzatıverir. Ardından gelsin yıkıcılık, şiddet, kin, nefret. Oysa umut düşüncenin saltanatıdır. Yaşanan gün nasıl olursa olsun, beklenen gün hep umutla dolu ve daha güzeldir.

Exit mobile version