Yecüc ve Mecüc Nedir? Yecüc ve Mecüc Hakkındaki Hadisler
Kıyamet alametlerinden biri olarak bilinen Yecüc ve Mecüc, kıyametin kopmasına yakın, bulundukları seddin arkasından çıkıp yeryüzüne dağılacak olan iki kötü millettir. Müslüman değillerdir ve insanları öldürerek etraflarına zarar verirlerdi. O sırada Asya ve Avrupa kıtalarına Peygamber veya evliyadan olan Zülkarneyn hâkimdi. Asya’nın kuzey doğusundaki Türklerin ricası üzerine Ye’cüc ve Me’cüc kavminin kötülüklerine engel olabilmek için büyük bir duvar yaptı. Bu sed, iki dağ arasında, altı kilometre uzunluğunda, yirmi beş metre genişlik ve yüz metre yükseklikteydi. Taş ve demirden yapılmıştı. Ye’cüc ve Me’cüc bu seddin arkasında kaldı. Sedden dışarı kalanlar Türklerdir. Bu seddin yapılışına dair Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır: “Nihayet Zülkarneyn (aleyhisselâm) İki dağ arasına ulaştığı zaman, onların önünde hemen hiç söz anlamaz bir kavim buldu. Onlar (tercümanları vasıtasıyla) “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc bu yerde (katil, tahrip, ziraatı telef etmek suretiyle) fesat çıkarıyorlar. Sana masrafını versek, bizimle onlar arasına bir sed yapıversen de dışarı çıkmasalar?” dediler.” (Kehf suresi: 94)
Zülkarneyn dedi ki: Rabbimin beni içinde bulundurduğu iktidar (kuvvet, mal), sizin vereceğinizden daha hayırlıdır. Haydin, bedenî kuvvetimizle ve lâzım olan âletlerle bana yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir mâni (engel) yapayım. (Kehf suresi: 95)
Bana demir parçaları getirin. O iki dağın arası demir kütleleriyle doldurulup, dağlar birbirine müsâvî (eşit) hâle geldiği vakit, körükleyin, dedi. Demir ateş gibi olunca, bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim, dedi. (Kehf suresi: 96)
Artık onu (seddi) ne aşabildiler, ne de delebildiler. (Kehf suresi: 97)
Enbiya suresinin 96. ayet-i kerimesinde Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ye’cüc ve Me’cüc seddi yıkıp, her yüksek tepeden (süratle) çıkarlar, saldırırlar.”
Sahîh-i Müslim ismindeki hadis kitabında Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu bildirilmektedir: Cenâb-ı Hak, Ye’cüc ve Me’cüc’ü gönderir. Bunlar yüksek yerlerden akın edeceklerdir. Bu suretle öncüleri Taberiye Gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Sonra gelenler de oradan geçecekler ve vaktiyle burada çok su varmış, diyeceklerdir. (Bu sırada yeryüzüne tekrar gelen) Nebiyyullah (Allah’u Teâlânın Peygamberi) İsa ve eshâbı (beraberindekiler), Tûr Dağında mahsur kalacaklar. Öyle ki muhâsaranın şiddetinden bir öküz başı, onlardan her biri için, bugünkü paranızla yüz dinardan daha makbul olacak. Bunun üzerine nebiyyullah İsa ve eshâbı, onların belâsından kurtulmak için Allah’u Teâlâ’ya yalvarırlar. Allah’u Teâlâ onların duasını kabul edip, Ye’cüc ve Me’cüc kabilesinin enselerine, nugaf denilen küçük kurtçukları musallat eder. Sabahleyin hepsi de Allah’u Teâlâ’nın kudretiyle tek bir nefes gibi, bir anda helâk olurlar. Sonra İsa ve eshâbı, Tûr Dağından yere inerler.
Yeryüzünde onların kokmuş leşlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. İsa ve eshâbı, yine Allah’u Teâlâ’ya yalvarırlar; Cenâb-ı Hak, Horasan develerinin boyunları gibi kuşlar gönderir. Onlar leşleri alıp Allah’u Teâlâ’nın dilediği yere atarlar. Sonra Cenâb-ı Hak, pek çok yağmur indirir ki, hiçbir ev ve çadır, yağmurun inmesine engel olamaz. O yağmur, bütün yeryüzünü tertemiz, yemyeşil bir hâle getirir.
Sonra yeryüzüne: Meyvelerini bitir. Evvelki gibi feyz ve bereket ver, diye emrolunur. İşte o gün bir cemaat, tek nardan yiyip doydukları gibi, onun kabuğu ile de gölgelenirler. Mer’aya gönderilen deve, sığır, koyun ve keçilerin de sütleri bereketli olur. Öyle ki sağmal devenin sütü, kalabalık bir cemaati, sığırınki bir kabileyi, koyunun sütü de yakın akrabadan bir cemaati doyurur. İşte bunlar, böylece bolluk içinde huzurlu bir hayat geçirirken, Allah’u Teâlâ hoş bir rüzgâr gönderir. Bu latif rüzgâr onları koltuklarından tuttuğu hâlde, her mümin ve Müslümanın ruhları kabz olunur.
Ortada en şerli insanlar kalır. O zaman da birbirleriyle boğuşurlar. Merkepler gibi halkın huzurunda alenen zina ederler. İşte bu fena kimseler üzerine de kıyamet kopar.