Zeki Kayahan Coşkun’un Türkleri Anlama Sanatı kitabından bir kaç madde;
-Pazartesi sabahı ve cuma okul çıkışı, bayrak töreni öncesinde, okul müdürü “evladım konuşmayı kes, arkadaki oğlum önüne dön, öndeki arkana dön, sırayı bozma, bak hala konuşuyor, kime diyorum vs…” bağrışlarıyla müdür olduğunu hisseder, hissettirir…
-Belediyenin yaptığı kazı çalışmalarında kullanılan iş makineleri, etrafında kalabalığın toplanmasını sağlar… İş makinelerinin temposuna hayran olan fertler, saatlerce kazı çalışmalarını seyredebilirler… Bazılarının çalışmaya katılıp “topla gel, indir, kaldır, hopppp dur…” demesine az kalmıştır…
-Korna bir selamlaşma aracı olarak kullanılabildiği gibi, trafiği açacağı düşüncesiyle öndeki aracı harekete geçirmek maksadıyla da kullanılır… Taksi, minibüs cinsinden toplu taşıma araçlarında şoförün, yolcu adayı gördüğünde kornaya asılması “Bineceksen tavrımı ona göre belirleyeceğim, yoksa hızlanacağım” anlamına gelir… Yol boyunca kısa aralıklarla potansiyel yolcuların yer alması korna sesinin sık sık duyulmasını sağlar…
-Düğün salonunda halay ekibi, önce pistte çember oluşturarak coşar. Ardından masaların arasından geçerek halaya yeni kişiler alınır. En sonunda düğün salonunun duvarları boyunca halay çekilir. Ve nihayet halaydan kopmalar başlar… Halay ekibi dağılsa da, 2-3 kişi şuurunu kaybetmiş şekilde halay çekmeye devam eder… Çok sonra anlaşılır ekibin dağıldığı…
-Hesap ödeyen erkek, hesabı ödemek için gereken işlemi masanın altında yapar. Türk erkeği ödediği hesabı masadakilerin görmesini istemez. Eğer görürlerse ayıp olacağını düşünür ve karşıdakilerin ‘Ulan amma da görgüsüz herif, hem ısmarlıyor hem de hesabı gözümüze sokuyor’ demesinden çekinir. Böyle bir davranışa bir de Eskimo erkeklerinde rastlanılabilir.
-Türkiye’de ilk, orta, lise, üniversite, yüksek lisans, doktora fark etmez, sınav kağıtları dağıtılırken, bir öğrenci mutlaka ‘Hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?’ sorusunu sorar. Aynı öğrenci, öğretmen haftaya sınav yapacağını bildirdiğinde kaçıncı sayfaya kadar sorumluyuz hocam’ sorusunu soran ama yine de sınava çalışmayan öğrencidir.
-Tüm ısrarlara rağmen misafir ‘Yemeyeceğim yeter!’ diyorsa, Ev sahibi son kozunu değerlendirir ve ilahi gücü cümle içinde kullanıp Bak Allah’ın adını verdim’ diyerek misafiri köşeye sıkıştırır. Misafir bunun üzerine midesi dolu olsa da, ilahi kudret korkusundan mıdır kaçış yolu kalmamasından mıdır, ne var ne
yoksa bir çırpıda yer.
-Üzerinden araç geçsin ve temizlensin diye işyeri paspasları cadde ortasına fırlatılır. Sinek avlayan esnaf
Türkiye’de temizlik hastası kesilir. Alır eline hortumu baştan aşağı dükkanının bulunduğu caddeyi, kaldırımları bir güzel sular. O da yetmez, yandaki caddeleri ve sokakları da sulamayı iş edinir. O arada
paspaslar da temizlikten payını alır.
-Misafirlikte kolonya ikram edilirken büyüklerin ellerine çocukların kafasına dökülür.
-Durakta değil de, her el kaldıran yolcu gördüğünde duran otobüse halk otobüsü denir. Halk otobüsü halkı kırmaz, durur. Halk otobüsünün belediye otobüsünden tek farkı budur.
-Şehirlerarası otobüs yolculuklarında kan bağı yoksa (karı, koca, yeğen, yenge gibi) bayan yanına erkeğin
oturması firma tarafından kabul edilmez. Türkiye’de en önemli namus bekçileri otobüs muavinleridir. Muavinlere göre birbirlerini hiç tanımayan iki karşı cinsin, mesafe olmaksızın seyahat etmesi, ateşle
barutun birbirine bitişik iki koltuktan bilet alması gibi bir şeydir. Buna asla izin vermezler. Ancak gidilecek yol boyunca erkeğin yanına oturtmadıkları genç kızı kesmeyi de ihmal etmezler.
-Gelinin belinde yer alan kırmızı kuşak bekareti simgeler. Damadın elbisesi üzerinde renkli bir çaput parçası, herhangi bir işaret bulunmadığından cinsel geçmişi hakkında fikir yürütmek mümkün değildir. Aslında bu geçmişle pek ilgilenen de yoktur.
-Kafa bir yere çarptığında şişmesin diye çiğnenmiş ekmekle ovalanır. Türklerin ‘Kendi kendine tedavi’
yöntemleri sadece bunlarla bitmez.Ağrıyan yere sıcak tuğla konur. Isıtılmış çay bardakları ile sırt çekilir. Arpacık çıkmış göze sarımsak sürülür.Kesilen ve kanayan yere tütün basılır. Paslı çivi batan yer sopayla dövülür. Burkulan yere biftek bağlanır. Yanan yere diş macunu sürülür.
-Bütün ilaçlar buzdolabında saklanır. Buzdolabının kola, su, gazoz koyulan bölgesi ilaçlara yetmeyince,
ilaçlar yumurtaların bulunduğu alanda, kurumuş yarım limonlara komşuluk yapar
– İşyeri açılışının yapıldığı gün satılan ilk üründen elde edilen para (siftah parası) bereket getireceğine inanılıp çerçeveletilir ve işyerinin duvarına asılır. İşyerleri açılışı çok önemlidir. Alışveriş yapanlar ürünlerin gerçek karşılığını değil, gönüllerinden geçeni kasaya bırakırlar. İlk alışveriş parası
herkese gösterilir.
-Sokak ortasında aşka gelip sevişen, kedi, köpek at gibi hayvanlar önce ‘Hoşt, kışt, pişt, aloooo’ denilerek uyarılır. Sevişme halinin devam etmesi durumunda hayvanlar sopa benzeri bir cisim kullanılarak ayrılır. Üç-beş güvercin bir araya gelip, buldukları kırıntıları kafalarını delirmişçesine öne arkaya sallayarak tetikte yerken, kendilerine doğru aniden koşan birini gördüklerinde topluca kaçarlar. Güvercinler neden böyle bir davranışla karşılaştıklarını anlamazlar. Kışşşt’ diye ses çıkarıp güvercinlerin ortasına dalan bir Türk’ün de pek anlaşılacak bir hali yoktur zaten.