Türk Edebiyatında Mevlid Geleneği
Türk Edebiyatında Mevlid Geleneği, Süleyman Çelebi ve Vesiletü’n-Necât:
Arapça bir kelime olan mevlid ‘v,l,d’ kökünden gelmektedir. Bir mimli mastar olan mevlid kelimesi hem ism-i zaman hem de ism-i mekân olarak kullanılır. İsm-i zaman olduğunda kelime ‘doğum zamanı’ ism-i mekân olduğunda ise ‘doğum yeri’ anlamlarına gelmektedir. Kelimenin ‘birinin doğum günü’ ‘herhangi bir çocuk doğduğu zaman yıldızların bulunduğu durum’ ‘doğum ve ölüm yıldönümü’ ‘hastalıktan kurtulma günü’ ‘bir seyahatten dönüş günü’ gibi anlamları da bulunmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) in doğduğu eve de mevlid ya da mevlüdü’n-nebî denir. Kelimenin çoğulu mevâliddir. Hz. İsa’nın doğum gününe nasıl milat deniyorsa Hz. Peygamber (s.a.v.)in doğduğu güne de mevlid denir. Her iki kelime de aynı kökten gelmektedir.
Bir edebî tür olarak mevlid ise Hz. Peygamber (s.a.v)in doğumunu, doğumunda karşılaşılan olağanüstü hadiseleri, kendisine peygamberlik verilişini, miraç hadisesini ve nihayet rıhletini (göç) anlatan manzum veya mensur eserlere verilen addır. Hz. Peygamber (s.a.v.)in doğum gününü kutlamak veya herhangi bir dini ya da özel günü dini hassasiyetle idrak etmek için yapılan törenlere de mevlid adı verilir. Arap edebiyatında Hz. Peygamber (s.a.v.)den bahseden eserlere mevlid denmesi adettendir.
Mevlid kelimesinin eski metinlerde ve halk arasında mevlüd şeklinde telaffuz edildiği ve dillendirildiği görülür. Mevlüd Arapçada ‘yeni doğmuş çocuk’ demektir. Her ne kadar kelimenin mevlid kelimesinden galat olduğu düşünülse de bunun bilinçli bir tercih olduğu, mevlid kelimesinin anlamlarını taşıyacak bir anlayışla kullanıldığı ortadadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)in genel olarak doğumundan bahseden, miracı ve vefatı hadiselerine değinen mevlid türü eserlerin ana kaynakları siyerler, megâzî ve şemâil-i şerif türü eserlerdir. Mevlidler konularını bu gibi eserlerden alırlarken şevk ve heyecanlarını Hassan bin Sabit ve Kab bin Züheyr’den alırlar.
İslam dünyasında mevlid adıyla bilinen ilk eser İbn-i Dihye el-Kelbî’ye aittir. Ancak bundan daha önce de mevlid tarzı manzumelerin yazıldığı düşünülmektedir.
İran edebiyatında mevlid gelişmiş bir tür değildir. Genel olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)den bahseden siyerlere tesadüf edilse bile özel olarak Hz. Peygamber (s.a.v)in doğumunu nakleden eserlere Fars edebiyatında rastlanmamaktadır.
Türk edebiyatında mevlid en fazla işlenen mesnevî konusudur. Kaynakların haber verdiği ve nüshaları günümüze ulaşmış mevlidlerin sayısı 126’dır. Ancak bu sayının daha fazla olduğu, ortaya çıkacak yeni metinlerin sayıyı artıracağı ortadadır. Türk edebiyatında varlığı bilinen ilk mevlid İskender-nâme müellifi Ahmedî’ye aittir. Ahmedî’nin mevlidi S. Çelebi’nin eserinden 2 yıl önce yani hicri 810 miladi 1407’de yazılmıştır. Türk edebiyatının bilinen ikinci mevlidi ise Süleyman Çelebî’ye aittir. Edebiyatımızda mevlid yazdığını bildiğimiz önemli isimler şunlardır:
15. yy: Ahmedî, S. Çelebî, Ârif, Kerîmî, Gülşen-i Saruhanî, Sinanoğlu, Müridî, Hamdullah Hamdî, Muhibbî (Kanuni değil!); 16. yy: Emîrî, Cismî, Visâlî Ali Çelebi, Edirneli Şehîdî, Murâdî, Behiştî, Şemseddin-i Sivasî; 17. yy: Kuloğlu; 18. yy: Nahifî, Ahmed-i Mürşidî, Darendeli Bekâî, Âkif’… 19. yy: Muhibbî (Yusufelili) , İrşâdî, Osman Siraceddin, Kâmî, Keşfî, İbrahim Refet Efendi, Ketenci-zâde Mehmet Rüştü; 20. yy: Sıdkî, Ahmet Fehmî, Çizmeci-zâde Vehbî, İhramcı-zâde İsmail Hakkı Toprak, Kamil Sarıateş…
Türk edebiyatında yazılan mevlidlerin neredeyse tamamı tasavvufî yönleri bulunan şairlerce oluşturulmuştur. Bazı mevlidler bestelenerek okunmuş ama hiçbiri Süleyman Çelebi’nin eserinin değerine ulaşamamıştır.