Ses, havanın sıkışıp gevşemesinden meydana gelen ve birbirini çok büyük bir hızla izleyen dalgaların yine bu hava içinde yayılması sonucu doğan bir titreşimdir. Hava yoluyla yayılan bütün sesler kulağımıza varıncaya kadar hep bu biçimde dolaşıp dururlar. Kulaklarımız, dolaşan bu sesleri yakalamaya elverişli olan organlardır.
Normal konuşmamızı sağlayan ana organ gırtlaktır. Gırtlağın ağzında Glottis aralığı vardır. Bu, dinlenme ve soluk alma durumunda havanın, içinden serbestçe geçtiği üçgen biçimi bir aralıktır. Bir ses meydana getirmek istendiğinde 16 tane gırtlak kası aritenoid adı verilen ibiksi kıkırdakları burkarak ses plikalarını (ipliklerini) titreştirirler. Bu burkulma sonucu gerilip gevşeyebilen ses plikaları 170 değişik durum alabilirler. Glottis de genişleyip daralır. Ciğerlerden gelerek gırtlaktan geçen havanın azlık veya çokluğunu düzenleyen bu genişleyip daralma ses ipliklerinin titreşme şiddetini de düzenler. İşte bütünüyle yönetimli ve güdümlü olarak gelen bu hava akımı ses ipliklerini titreştirerek sesi meydana getirir. Ama ses, ses ipliklerinin meydana getirdiği şiddette kalsaydı bunu ne kendimiz ne de başkaları duyabilirdi.
Soluk borusu, yutak, gırtlak, ağız ve burun gibi solunum sistemi boşlukları, sesin nitelik ve niceliğini değiştirebilen, şiddetine tesir eden bir rezonatör (sesi ayar eder) görevinde bulunur. Aynı şekilde göğüs kafesi de bir rezonatör görevi yapar. Tıpkı bir keman gövdesi gibi ses titreşimini şiddetlendirir, sese dolgunluk sağlar.