Mutluluk üzerine pek çok şeyler yazılıp çizilmiştir.Tarih boyunca beklide insanların sahip olmak istedikleri en yüce duygudur.Çevremdeki insanlara soruyorum.’En çok istediğiniz ve arzuladığınız şey nedir?’diye.Çok ilginçtir ki hepsi daha önceden anlaşmışlar gibi ’Mutlu ve huzurlu bir yaşam ‘diyorlar.Mutluluk içinde yaşadığımız hayattan memnun olmak demektir.Bu memnun olmayı gerçek ve yapay olmak üzere iki türlü düşünmek mümkündür.Yapay mutluluk, çok kısa süreli de olsa insanı bir an için hoşnut eden sevincin,heyecanın da içerisinde yer aldığı bir geçiş halidir.Gerçek mutlulukta ise yakalanılan huzur,sevinç ve heyecan uzun sürelidir.Problemlerin çözüldüğü,çatışmaların aşıldığı ve insanı onurlandıran duruş halidir.İnsanda değerliliğinin ve yaşam için gerekliliğinin farkındalığı vardır.Doğan CÜCELOĞLU’nun ifadesiyle ‘Bitirilmemiş işler’ kavramının yer almadığı bir yaşam biçimidir.Mutluluk bir son değil,belki bir başlangıç belki de bir uğrak noktasıdır.
İnternette yer alan ve Server Tanilli’nin (Yaratıcı Aklın Sentezi) adlı kitabında yer aldığı belirtilen bir yazıda mutlulukla ilgili olarak şu satırlara yer veriliyor. “İnsanların bilemediği,göremediği,düşünemediği nedir?Üretmek ve paylaşmak….Görülmeyen,bilinmeyen,yapılmayan bu.Üreten ama paylaşmayan,bencil ve zalim olmak zorundadır.Üretmeyen ve paylaşmayan,ancak zorbalıkla yaşayabilir.Üreten ve paylaşan mutlu olur,mutlu eder,mutluluk yaratır.Üretimi ve paylaşımı engellenen şiddete başvurur.Üreten ama paylaşmayan bencilliğin yalnızlığında kavrulur.Üretmek ve paylaşmak…İnsan olmanın,insanca yaşamanın yolu budur.Belki bütün sorunların çözümü de burada yatmaktadır.
Duygularımızı üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Düşünce üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Sevinç üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Güven üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Neşe üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Bugünü üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Yarını üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Kendimizi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Kendimizden başkasını üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Bilgi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Yeni bir renk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Yeni bir çizgi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Yeni bir alan üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Yeni bir hayal üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Dostluk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Aşk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Her şeyi yeniden yorumluyor ve paylaşıyor muyuz?
‘Üretmek’ sözüyle yalnız işi ve parayı mı anlıyoruz?
‘Paylaşmak’ denilince aklınıza miras mı geliyor?
Ne verdiğinizden çok ne aldığınız mı önemli oluyor?
Nasıl yaşadığınız ne yaptığınızdan daha mı önemli?
Böyleyse,size öğretilenleri yaşıyorsunuz ve mutsuzsunuz!..”http://kinodelia.fisek.com.tr.
Doğan CÜCELOĞLU “Sizce başarı ve mutluluk bir hedef mi olmalı?” sorusuna; “Filozof Spinoza mutluluğun kendisinin bir erdem olduğunu söylüyor.Yani mutluluk bir şeyin sonucunda ortaya çıkmaz,erdemin kendisidir.Kişinin doğru yolda olduğunu söyleyen ve ruhunu besleyen bir gıdadır mutluluk.Başarılı ve mutlu olmak bir sonuç değildir.Aynı şeye geliyoruz yine;mutlu olacak kişi kendi koşulları içinde mutlu ve başarılı olabilir.Yani paranın ya da her ne ise eksikliğini hissettiği şeylerin içinde bile mutluluk yaşanabilir.Yaşamın anlamını biliyorsan mutlu olarak gelişebilirsin.Çünkü koşulların ötesine geçmiş oluyorsunuz bir savaşçı tutumu içerisinde.(Kişisel Gelişim Dergisi Ekim 2004 Sayı:21 Sayfa:5)
Herkesin mutluluğa ilişkin olarak farklı bir bakış açısı vardır.Kimi insan için mutluluk bir zevk alma halidir.Ancak zevk dediğimiz kavram da acı,heyecan,üzüntü gibi duygusal bir durumdur.Yaşama sadece zevk açısından bakan birey için mutlu olma ve bu durumu uzun süre devam ettirebilme durumu pek mümkün değildir.Çünkü,amacı zevk alma olarak belirleyen birey aynı zamanda,bu duygunun bir anlık olduğunu ve bir saman alevi gibi yanıp kül olacağını hatırlayacak ve iç dünyasını bir hüzün kaplayacaktır.Ancak insan,zevklerin gelip geçici olduğu düşüncesine kendini alıştırdığı kadar,acıların ve üzüntülerin de gelip geçici olduğu düşüncesine kendini alıştırmakta güçlük çekmektedir.
Öyle insanlarla karşılaşıyoruz ki,yaşamı yemek veya seks gibi hayvanlar için asıl olan duygusal durumlara indirgemiş durumdadırlar.Yaşamak için yemek yerine,yemek için yaşamak idealini gerçekleştirme yaşam amaçları haline gelmiştir.Seks için de aynı durum söz konusudur.Bir çok insan dünyaya iki bacağı arasından bakmaktadır.Her şeyini bir anlık zevk uğruna feda etmeye hazırdır.Oysa seks, bedendeki birikmiş olan cinsel enerjinin boşaltılması sonucu ortaya çıkan bir anlık bir rahatlama durumundan başka bir şey değildir.Seks ve yemek insanı dış dünyaya bağımlı hale getirmekte ve bunları elde etmek için gereken zorlukları insanın omuzları üzerine yüklemektedir.Gazeteci Yazar Abdurrahman DİLİPAK’ın 1996’lı yıllarda Birecik’de vermiş olduğu bir seminerde ki şu benzetmesi hiç aklımdan çıkmaz.DİLİPAK: “Yüce Allah insana düşünmesi ve kendini gerçekleştirmesi için en üstte akıl,ikinci sırada hayatını devam ettirebilmesi için mide ve üçüncü sırada neslini devam ettirebilmesi için cinsel organ vermiştir.Ancak günümüzde bazı insanlar Yüce Allah’ın bireye vermiş olduğu bu profili tersine çevirme gayreti içindedir.Yaşamın merkezine seksi,kalan zamanda midenin ihtiyaçlarını ve zaman kalırsa da düşünme,okuma ve kendini gerçekleştirme gayreti içine getirmektedir ki bu üçüncü şık için pek zaman kalmamaktadır.”
Mutluluk bir bilinçlilik halidir.Farkında varma ,ayırtında olma durumudur.Zevk dediğimiz duygusal durum daha çok bedensel faaliyetlerle,mutluluk ise ruhsal etkinliklerle elde edileceği düşüncesinde ve kanısındayım.Gerçekte mutluluk evrenle bütünleşme,Hallacı Mansur’un dediği gibi: “Enel Hak-Ben Hakkım” olma hali,diğer bir deyişle Yüce Allah’ın varlığını ruhuyla, bedeniyle hissedebilme durumudur.Mevlevilerin semahında olduğu gibi zaman ve mekan sınırlarını aşabilme halidir. Baktığı çiçeğin güzelliğinde yaratıcıyı görebilme,bir depremde onun gücü ve kuvvetini hissedebilme duruşudur.
MUTLULUKLA İLGİLİ İKİ YORUMSUZ YAZI
Mutlulukla ilgili olarak okuduğumda çok beğendiğim ve sizlerin de beğeneceğinizi umduğum iki yazıyı buraya aldım.Bu yazılardan ilki Ahmet ALTAN’a,ikincisi Prof.Dr.Ahmet İNAM’a ait.
Ahmet ALTAN’ın,internette yayınlanan ‘Mutluluk’ başlıklı yazısında; ‘‘İnsanoğlunun kendisini tehdit eden en büyük tehlikenin üstesinden geldiği,onu yendiği ana mutluluk diyoruz;ölümle birlikte her türlü korkudan ve endişeden kurtulduğumuz ana.Neşenin,sevincin heyecanın,coşkunun isteğin oluşturduğu dağın zirvesine.Ölümle şakalaşabildiğimiz zaman parçasına.
Dağların zirvesi,o geniş görkemli,engebeli yapının en dar yeri,en küçük parçası,uzun süre kalınması,yerleşilmesi en imkansız olan bölgesidir.Bir dağa büyük zorluklardan,çilelerden geçerek tırmanır,amacınıza ulaşıp zirveye vardıktan sonra,oraya ulaşmak için harcadığınız zamandan çok daha azını orada geçirip yeniden inmeye başlarsınız.Bütün insanların ulaşmayı amaçladığı mutluluk da,sanırım duygulardan oluşmuş bir dağın zirvesi,en keskin en sivri yeridir.Bir çok insan o zirveye varamadan ayrılır hayattan.’Hayatımda hiç mutlu olmadım’ diyen insanlara sizde rastlamışsınızdır.Zirveye daha önce ulaşma şansını elde etmiş olanlar ise yeniden ayrı yere bir kere daha tırmanmaya çalışır,o zirvede yaşadıkları duyguyu yeniden,bir kere daha tatmayı arzularlar….Çetin ALTAN ’Mutluluk zamanı unutmaktır’ diyor…Peki,ne demektir zamanı unutmak,niye insanoğlunun varabileceği en üst noktayı ‘zamanı unutmak’ olarak tanımlayabiliyoruz?Zamanı unutmak,arkasından başka hangi unutuşları saklıyor.Sanırım,zamanı unutmak,ölümü,daha doğrusu ölüm korkusunu unutmak anlamına geliyor.’Ben mutluyum’ dediğiniz an ölüme aldırmadığınız,ölümden korkmadığınız,ölümü küçümsediğiniz andır…Hepimizin özlediği o korkunç özgürlük anı.Ölümle şakalaşabildiğimiz zaman parçası.Sürekli ağırlını hissettiğimiz duygusal bir yer çekiminden kurtulup uçtuğumuzu hissetmek…Dağın zirvesidir çünkü;en dar yeri,yaşanması mümkün olmayan bir bölge,oraya çıkar,oradan bütün hayata ve ölüme yukardan bakabilir ve tekrar ineriz.Bizi oraya çıkaracak yolları az çok biliriz.Bir başkasını kendimizden ve hayattan daha fazla sevmek o yollardan birinin başıdır,onun bizim için aynı duyguları paylaştığını duymak ise o zirveye vardığımız an.Bizi oraya çıkaracak yolları az çok biliriz.Aşk bizi zirveye taşıyan ama tırmanırken hep bir uçuruma düşme ihtimalini de hayatımızın içinde tutan yollardan biridir.Benzer bir duyguyu büyük bir halk ayaklanmasına,bir devrime katıldığımızda da hissedebiliriz.Birçok insan ölüme,ölümü unuttuğu o büyülenmiş halde,büyük değişimde payı olduğunu düşünerek yürür.Çaresi bulunmamış bir hastalığın çaresini bulduğumuz,iyi olduğuna inandığımız bir eseri tamamladığımız anlarda ölümü unuttuğumuz anlardır…Neden o dağın patikalarında olması gerekenden daha az insana rastlarız.Bunca lafı edilen mutluluğun yolları neden bu kadar tenhadır?…Bir dağa tırmanmak kolay değildir. Çünkü.zirve ne kadar büyülü,ne kadar çekici olursa olsun ,oraya giden yollarda insan yiyen canavarlar,keskin kayalar,derin uçurumlar bulunur.Ölüm korkusunu yenmek için ölümü göze almak gerekebilir,bir çok insan o yollarda kaybolurda.O dağın eteklerinde çok kurban yatar…Ama zirve hep orada durur.Gümüş bir çiçek gibi parlar.Ölüm korkusunun unutulduğu andır o.
Bir dudağın bir sözcüğü fısıldadığı,bir devrimde koştuğumuz,bir hastalığa çare bulduğumuz,unutulmayacak bir konçertonun son notasını yazdığınız andır.
Muhteşemdir.Ölümü unuttuğunuz anı hiç unutamazsınız.’Ben mutlu olmuştum’ dersiniz.’Nedir mutluluk’ derler.’ölümü unuttuğunuz andır’ dersiniz.’’(http://www.geocities.com./hakaneşme/altan.htm)
Prof.Dr.Ahmet İNAM’ın “Mutluluk Ahlaksızlıktır” adlı yazısında:
“…Akıllı mutsuz ,salak mutlu mu olur?Alışılagelmiş bakışla,düşünen, araştıran,soruşturan,eleştiren insanın mutsuz olması gerektiğine inanılır.Dünyada ki gidişe “aklı eren” insan,orada ki akıl dışı akışı,haksızlığı,sömürüyü,acıyı,iletişimsizliği,kısacası dünyada ki cehennemi görür ve mutsuz olur.Aydın mutsuzdur;gördüğü karşısında;gördüğünü düzeltmeye çabalamasında ki yetersizliği karşısında düşününce mutsuz olur insan;bir anlamda nasıl düştüğünü görmüştür,kendinin ve insanlığın.Düşünüyorum:O halde mutsuzum,der.Mutsuzluk dünyayı değiştirmenin bir gerekçesi olur;yalnız gerekçesi değil;itici gücü,enerjisi.Mutsuzlar, dünyaya isyan edip,dünyayı değiştirmeye,dönüştürmeye çabalayacaklardır.Mutsuzluk, uyumamanın, uyanıklığın,,isyanın eleştirinin, bir itici gücüdür.Mutsuz,bilinçlidir,bilgilidir,asidir.
Oysa, mutlu, tam bir salaktır.Düşünme gücünden yoksun,bilgisiz olduğu için mutludur.Aydın mutlu olamaz;o denli çok kaygısı;içinden bir türlü çıkamadığı kendisine,düzene,düzenin değiştirilmesine ait sıkıntıları vardır ki,mutlu olması olanaksızdır.Boş kafalı,yaşamayı yüzeyden alan,sorumsuz,bencil insanlar mutluyum diye dolaşırlar.Ne kadar kapsamlı,ne kadar derin düşünürseniz o kadar mutsuz olursunuz.
İşte yukarda mutluluk ve mutsuzlukla ilgili saptamalara karşı çıkıyorum.”Akıllı mutsuz,salak mutlu” savının yaşama beceriksizliklerinin bir avuntusu olabileceğini düşünüyorum.Mutsuzluk görüntüsünün,saplantısının ya da avuntusunun “gerçekle” yüzleşmekten bir kaçış olduğunu düşünüyorum.
Mutluluk bilinç ve yürek işidir.Dünya da bir zulüm,haksızlık, sömürü düzeni olduğu bana açık geliyor.Mutsuz olmamız,kahır çekmemiz,ç,n ne çok sebebimiz var!Olup bitenin,acı verici durumu karşısında mutsuz olmak daha insana yakışan bir şey değimlidir?Değildir!Mutlu olmak insan olma sorumluluğu taşıyan herkesin bir sorumluluğudur.Burada,”şişe yarıya kadar dolu” demiş mi oluyoruz,”yarıya kadar boş olan şişeye” ye?Mutlu olma bir çeşit aldanma sonucu mu elde edilecektir?Avunma,aldanma,görmezlikten gelme,sorunlardan kaçma yoluyla ”mutluluk oyunu oynamaktan söz etmiyorum.Aldanma sonucu “mutluluk” sözde mutluluktur.Mutluluk bir bilgi işidir.Fark etme,ayıt etme,yargılama;düşünebilme işidir!Dürüstlükle başarılır.
İnsanın ardında olduğunu söylediği mutluluğun,sorunlardan,acılardan,kaygılardan azade bir ruh haliyle yaşaması gerekmez.Gerçekle yüz yüze,onun sorunlarıyla iç içe olduğunuz halde mutlu olabilirsiniz.” (Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2004 Sayı:22 Sayfa:23)