Liderler ve Diktatörler
Liderler ve Diktatörler
Lider, kendisini kitlelere sevdiren insandır. Diktatör ise kitleleri kontrol edendir. Suriye diktatörü Hafız Esad, 10 Haziran 2000 tarihinde öldüğünde, ülkesinde insanlar babalarını kaybetmiş gibi ağlıyordu. Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Sung, 8 Temmuz 1994’te öldüğünde de insanlar yine ağlamıştı. Kuzey Kore daha kapalı, Suriye ise dışarıya daha açık bir ülkedir, ülkenin dış bağlantıları ne kadar gelişmişse, o ülkenin diktatörlerinin ölümünde halkın teessürü de o derece azalıyor. Salazar’ın (18891970) ölümünde Portekizliler yas tutmamışlardı. İspanya’da, Cumhuriyetçi diye adlandınlan komünistleri mağlûp ederek 1939’da devletin başına geçen Franco’nun (18921975) ölümünde halk sokaklara dökülmemişti. Baştakiler diktatör de olsalar, açık rejimlerde, halk sağduyulu olabilir. Ama kapalı rejimlerde kapalılık oranına göre halkın hissiyatı değişmektedir.
Kuzey Kore’de, insanların dışarıyla irtibatı hemen hemen hiç yoktu. Onun için halk kurtarıcısını yitirmişti. Onsuz hayat sürdürmeleri mümkün görünmüyordu ama yerine geçen kişi halkı teskin edebilirdi. Nasıl? Ölenin hatırasına saygılı kalmak şartıyla…
Diktatörler de muhalif olur ama bu muhalefet meşru zeminde değildir. Gizli kalmak veya başka ülkede yaşamak zorundadır. Muhalif veya muhaliflerin varlığı kendi ülkesinde sınırlı sayıda kişi tarafından bilinir. Muhalif düşüncenin kitlelerin arasında yaygınlaşabilmesi güçlü bir iletişim ağının kurulmasıyla mümkündür ki, bu diktatörlükte son derece güçtür. Bu yüzden diktatörlükler kolay kolay yıkılamaz lar.
Yıkılabilen diktatörlükler çok azdır. Zamanımızda İran’da Şah Rıza Pehlevî devrilebilmiştir ki bu da son derece güç şartlar altında ve yılların birikimi sonunda olabilmiştir. 11 Şubat 1979’da Humeyni taraftarları iktidarı ele alana kadar diktatörün engellemesinin mümkün olmadığı teknik imkanlar kullanılarak kitlelere ulaşılmış ve büyük destek sağlandıktan sonra kanlı bir rejim değişimine gidilebilmiştir. Diktatörler, kendilerini öyle bir kült hâline getiriyorlar ki onlarsız bir ülke ve o ülkenin insanlarının varlığı düşünülemiyor. (Bir diktatörün nasıl olduğuna dair bilgi için bkz. Mahmut Dikerdem, Üçüncü Dünya ’dan, İstanbul 1977; Bir diktatörün nasıl bir güçlükle devrilebildiğine dair bilgi için bkz. Abbas Karabaği, Generalin İtiraflarıŞahın Son Genelkurmay Başkanı Abbas Kara bagi’nin Anılan, çev. Sabah Kara, İstanbul, tarihsiz.)
İkisi de sevildiğine göre ‘lider’ ve ‘diktatör’ arasında fark nedir? Lideri şartlar ortaya çıkarır. Lenin bir liderdir; çünkü bir umuttur. Son derece ağır şartlarda Çarlık rejimine muhalefet etmiş, kitleleri harekete geçirmiş ve iktidarı ele almıştır. Ama Stalin bir lider değildir, çünkü Lenin’in hazırladığı şartlar üzerinden iktidar olmuştur. Hitler bir liderdir; çünkü halkla beraber yürümüş, kendisini sevdirmiş ve seçimle iş başına gelmiştir.
Lenin de, Hitler de değişmişler ve demir eldiven giymişlerdir. Liderler, iktidarlan ele geçirdikten sonra değişebilirler. Diktatör, rejimi kapalı tuttuğu ‘bilgi’yi kendisinde topladığı için, halk başka birey tanımamış ve diktatörü sevmiştir. Lider ise mücadeleci bir kişiliğe sahiptir. Halkına, ölümlerle iç içe bir gelecek vaat edebilmektedir.
Alparslan Türkeş’in cenaze töreninde bir araya gelenler, MHP’nin ve ülkücü kuruluşların “kemikleşmiş” taraftarlan değildi. O gün en az iki milyon insan Ankara’daydı. Yollar tıkandığı için belki on binlerce insan şehre girememişti.
Alparslan Türkeş muhalefetteydi, üstelik 12 Eylül ihtilali olmuş, Ülkücüler ezilmek istenmişti. 12 Eylül öncesinin mücadelesi de yoktu. Bütün bunlara rağmen, Türkeş’e duyulan vefadan ve liderliğine duyulan güvenden dolayı halk son vazifesini yerine getirmek için Ankara ya koşmuştu.