Yavuz Sultan Selim’in oğlu olan I. Süleyman, 27 Nisan 1495 ‘de Trabzon’da doğmuştur. Eski doğu inanışına göre 10 sayısı uğurlu sayıldığı için, Hicret in onuncu asrının başında doğmuş olan Sultan Süleyman’ın, onuncu Osmanlı padişahı olması bazılarınca saltanatın parlaklığına ve iyi bir lider olacağına işaret olarak görülmüştür. Yavuz Sultan Selim ve eşi Ayşe Hafsa Hatun tek evlatları olan Süleyman’ı yetiştirirken çok dikkatli olmuşlar ve özel itina göstermişlerdir. Yavuz, tabiatı gereği oğlunu hakiki sevgisinin sert disiplini altında yetiştirmiştir. Güzeller güzeli Ayşe Hafsa Hatun ise Yavuz’dan, yeteri kadar karşılık bulamadığı için, oğluna aşırı sevgiyle bağlanmış ve Sultan Süleyman’ın gönül yapısını oluşturmuştur. Bu duruma bakılarak şu yorumda bulunulabilir; Sultan Süleyman iç dünyasının manevi büyüklüğünü, halkına karşı olan adalet ve merhamet duygusunu annesine borçludur. Süleyman yedi, sekiz yaşlarına geldiğinde eğitim için İstanbul’a, dedesi Sofu Bayazıd’ın yanına gönderildi.
Burada Hayreddin Hızır Efendi’den din, tarih, fen ve edebiyat dersleri aldı. Örf, âdet ve geleneklere göre Osmanlı Şehzadelerinin bir sanat dalıyla uğraşması gerekirdi. Süleyman’a da dönemin önemli kuyumcularından bir hoca tutuldu. Fakat Şehzade, ilgi alanları çok farklı olduğu için bu durumdan çok memnun olmadı. Kendisi daha çok tarih ve savaş sanaü ile uğraşmak istiyordu. Kuyumculuğu dikkate bile almıyordu. Bir gün ustası kendisine:
“Bu sanata ilgisizliğin bu şekilde devam ederse seni falakaya yatırmak zorunda kalacağım” diye kızdı. Ancak bu tehdit hiçbir işe yaramadı. Süleyman’ın ilgisizliği devam edince durum Şehzadenin annesi Ayşe Hafsa Hatun’a iletildi. Hafsa Hatun, oğlunun iyi yetişmesi açısından hocası ile arasına girmedi. Hocasına ileri gitmemek şartı ile ceza uygulayabileceğini bildirdi. Sonuçta Süleyman ayaklarına sopa ile vurularak uyarıldı. Osmanlı hocaları, Şehzadelere eğitim verirken onları baskı altında tutmamışlardır. Çünkü Şehzadelerin görev ve sorumluluklarını ciddiye almaları ve böyle durumlarda sorunlarını kendi kendilerine çözmeleri gerekmekteydi. Bu, ileride yönetici kişiliklerinin oluşmasında son derece etkiliydi. Süleyman bu dayak olayından sonra kuyumculuğa önem vermeye başlamış ve devrinin en usta kuyumcularından biri olmuştu. Dünyanın en zengin hâzinelerine sahip bir imparator için herhalde kuyumculuk pek tatlı bir uğraş olmuştur.