Bu soruya şüphesiz gülmekten başka cevap verilemez. Çünkü kadın için edebiyat elbette büyük bir ihtiyaçtır. Kadınların terbiyesi isimli bir makalede (Hisler ve Fikirler, Raif Behçet) gördüğüm şu birkaç satırı bütün varlığımla alkışlamak isterim. Okuyunuz sizde seveceksiniz:
” Bence esasen kadınlar, özellikle namus,utanma,şefkat ve zerafet duygularıyla bezenmiş kadınlar birer şiir, yaşayan bir şiirdirler… Demek oluyor ki; bizzat şiir olmak hasebiyle kadınlarla şiir arasında gayet derin ve samimi bir benzerlik ve münasebet vardır. O halde her kadın şiirden, edebiyattan zevk alır ve almalıdır. Şiirle arasındaki bağ kadının incelik ve şiiriyetini artırır. Bundan dolayı ciddi bir eğitim ve terbiye görmüş bir hanım şiir ve edebiyat ile hem güzel sanatlar zevkini kuvvetlendirmiş, hem de zihnini temiz fikirler, ince duygularla meşgul etmiş olur. Fikri terbiyesine daha parlak bir cila sürmüş, incelik duygularında da daha bir derinleşmiş olur. Hemen diyeceğim ki; şiir kadın ve kadın şiirdir.”
Birkaç satır sonra;
” O halde denilebilir ki; kadın olmasaydı şiir ve musîkî olmazdı… Yahut olsa da bu derece inceleşmez, duygusal ve çekici olmazdı. “Makaleden şu son parçayı da özel değerine binaen ilave ediyorum.” Artık vicdani bir emniyet ile tatmin olmuş olmalı ki; cahilce ve taassupla söylenmiş olan ‘ kızlara, kadınlara eğitim ve öğretimin bilim ve teknolojinin gereği yoktur…’ sözlerini diyen ahmakların, her yeni şeye engel olmayı zevk edinen serserilerin çok zayıf ve ahmakça itiraz sesleri, bu her an gelişen ilim ve hakikat aşkı karşısında, hafif bir itiraz için bile ne zaman ve ne de mekan bulamayacaklardır.”
Bu satırları yazarken Nedime hanımefendinin hanımlara özel bakışı aklıma geldi. Bakışların sonunda cahil ve mutaassıp erkeklerle zavallı kadmlann nasıl olduğu gösteriliyor:
” Sokağa çıktığımız sırada yanımızdan geçen üstü başı oldukça temiz, yaşlıca bir adamın:
— Rezalet!.. Burada bu gün kadınlara oyun varmış ha!.. Hiç münasip alır mı? Kadınlara tiyatro ne demek? Diye mırıldandığını işittik. Bende ani bir kızgınlık meydana geliyordu. Bu adama hitaben:
— Evet, kadınlara tiyatro!.. Aptal, vahşi herif! Kadınlara tiyatro, ilim ve fen, kadınlara medeniyet… diye haykırmak arzusuyla çıldırıyorum. Lamia’nın rengi atmıştı. Kalp kırgınlığının işareti olarak yüzü sarardığı halde bir şey duymamış gibi görünerek bana:
— Haydi, işte şu arabaya binip köprüye inelim, dedi. Dediği gibi yaptık. Köprüye gelerek, vapura bindik. Fakat sinirimden hala vücudum titriyordu.”
Sosyal terbiyemizi anlatmak bakımından gösterdikleri maharetten dolayı yazarı tebrik ederim. İşte kadınlarımız böyle kirli fikirler uğruna feda oluyor. Yaşadıklarını hissedemiyorlar.
Ey vahşetten kurtulamayan erkekler!
Artık anlamalısınız ki; insanlık alemi sizi kabul edemez. Siz insanlık dışısınız. Yaptığınız cinayetler kabul edilemez. Cehalet ve taassubunuzun sonucu olarak açtığınız yaraların, mezarların cezasını göremeyeceksiniz. Çünkü şimdi hakimsiniz. Sonra da haklarını alan kadınlardan iyilik görecek ve onları öldürmek, menfaatinize hizmetçi yapmak için çalışacaksınız. Halbuki maalesef tarihi yad etmekle teselli bulabileceksiniz.
Söyleyiniz ey insanlığın gelişimine çalışan, hakikat aşıkları!
Ağaçlık altında tablosunu bitirmek üzere olan ressam kadının gölge için hafif hafif fırça sürmesini görür, iki küçük elin harikulade bir sürat ile piyanonun sıra sıra beyaz tuşları üzerinde titreşmesinden ortaya çıkan sesi işitir, o ufak ağızdan ince ve titrek çıkarak varlığınızı hissettirmeyen, ruha tesir eden sesi duyarsınız da nasıl bu yaşamak için doğmuş mahlukların öldürüldüklerine razı olur ve bu cinayetlere lanet etmezsiniz. Acaba onlar, gerçeğe karşı isyan eden cahiller, Kızılay ve Kızılhaç cemiyetleri gibi insanlık için çalışan kadınları olsun görmüyorlar mı?
Kaynak : İslam da Feminizm / Halil Hamit