Siyasi Mezhepler
islamiyette siyasi mezhepler Sünnilik, Şiilik ve Hariciliktir. bu mezheplerin ortaya çıkış islam tarihinde “hakem olayı” olarak bilinen olaya dayanmaktadır. Sıffin savaşının ardından yaşanan hakem olayı nedeniyle müslümanlar bu şekilde mezheplere ayrılırken kerbela olayı ile müslümanlar arasındaki ayrılıklar keskinleşmiştir.
a) Sünnilik: Dünyadaki en yaygın siyasi mezheptir. müslümanların çoğunluğu sünnilik mezhebindendir.
Ehl-i Sünnette yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebi bulunur. Bunlar: Hanefilik, Şafiilik, Malikilik ve Hanbeliliktir. Bu mezheplerin arasında Hanefilik ve Şafiilik sıklıkla Matüridilik ve Eşarilik bazlı itikadi görüşlere sıcak bakarken, Hanbelîlik ise Eşarilik ve Selefilik bazlı görüşlere sıcak bakmıştır ve Hanbeliliğin kurucusu olan Ahmed bin Hanbel genel olarak bir Selef âlimi sayılır. Sünni fıkıh uygulamalarında temel kaynaklar iki tanedir; Kur’an ve Sünnet
b) Şiilik: Sünnilikten sonra dünyada en yaygın ikinci İslam mezhebidir. Sünnilikten farklı olarak imamet, hilafet makamı, Şiilikte çok önemlidir ve sıklıkla itikadda geçer. Şiiler genel olarak Sünnilerden farklı olarak Osman bin Affan’ın halifeliğini kabul etmez, büyük bir çoğunluğu Ebu Bekir ve Ömer bin Hattab’ın da halifeliklerini kabul etmezler. Ayrıca büyük bir kısmı imameti ilahi bir makam olarak görür ve imamlara peygamberlerinkine benzer ek özellikler atfederler. Ayrıca Allah’ın adaletinin bir özelliği olduğuna inanılır. Şiiler genellikle Ali taraftarı olmayan sahabeleri benimsemezler.
Şia kendi içerisinde birçok alt mezhebe, fırkaya bölünmüştür. Bu mezheplerin en büyüğü Onikiciler olarak adlandırılan İsnaaşeriyyedir. Türkiye’deki Şiiler de bu fıkhı esas alır. İsimlerini 12 tane imamı kabul etmelerinden alırlar. İsnaaşeriyye inanışına göre on birinci imam olan Hasan el-Askerî’nin bir oğlu bulunmakta idi fakat on ikinci imam olacak bu çocuk gayba karışmış, Allah tarafından insanların çoğunluğundan saklanmıştır. İnanışa göre daha sonra Mehdi olarak zuhur edecek kişi bu imamdır ve bu sebeple Muhammed el-Mehdi olarak da anılır. Bu kola bazen İmamiyye veya Caferiyye de dendiği olur. imamların ilâhî bir şekilde seçildiğine, Ali’nin hakkından sonra imam olması gerekenlerin Hasan bin Ali ve Hüseyin ibn Ali olduğuna, onlardan sonra ise sırasıyla soydan gelen bir sonraki oğula aktarılmasına ve böylece babadan oğula geçerek devam etmesine inanılmıştır. Bazı İslam tarihçilerine göre Şiilik’te yaygın olan takiyye yani kişinin Şii olduğunu ve Şiilikle ilgili özelliklerini toplumdan saklayarak gizli bir biçimde yürütmesi prensibi Cafer es-Sadık’a dayanır. 1501’de Şah İsmail tarafından kurulan Safevi Devleti İsnaaşeriyye tarihinde önemli bir rol oynamıştır. İran’da kuralan bu Türk devletinin dini resmen İsnaaşeriyye Şia’sı olmuştur ve İsnaaşeriyye bu dönemde gelişme ve yayılma fırsatı bulmuştur[79]. Daha sonraları Safevi Devleti’ne komşu durumundaki Osmanlı Devleti’nin halifeliği ilan etmesi hilafet bazlı Sünni-Şii gerilimi tarihte önemlidir
bir diğer büyük Şii mezhebi de İsmailîlik’tir ve bugünkü Şii nüfusunun İsnaaşeriyye’den sonraki en büyük ve önemli bölümünü oluştururlar. Diğer Şia ve Sünni mezheplerine oranla İslam’ın batınî bir yönü olduğu inancı ve bu yönünün araştırılması, tecrübe edilmesine büyük önem verirler. 909 yılında kurulan ve varlığını 1171’e kadar sürdüren Fatımi devleti (Fatimiler) İsmaililer tarafından kurulmuştur. Bu dönem İsmaililerin altın çağı olarak da adlandırılmıştır
c) Haricilik
Hariciler, Ali bin Ebu Talib’in grubundan ayrılarak ne onu, ne de Osman bin Affan’ı halife olarak kabul etmişlerdir. İslam’ın en radikal gruplarını oluşturan bu mezhep grubunun çoğunluğu çeşitli günahları işleyen kişilerin kâfir olduğuna ve katledilmeleri gerektiğine inanmıştır. En “aşırı”ları, yalnızca kendi mezheplerinden olan Haricileri kabul etmiş, diğer Haricilerin de katlinin farz olduğuna inanmışlardır. Tabiatıyla kendileri Abbasiler devrinde öldürülmüşlerdir. Bugün bu mezhep grubuna bağlı kimselerden sadece Umman’daki İbadiler kalmıştır; fakat bu grup, Haricilerin en ılıman olan grubunu oluşturur.
Sıffin Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Hariciler bir dönem sık sık isyan ederek Emevi Devleti için tehlike oluşturmuşlardır. Sıffin Savaşı’nda önce Ali’nin hakem ile tayini kabul etmesi sebebiyle bir grup ayrılmış ve Haruri olarak anılan ilk Haricileri oluşturmuştur. Sıffin Savaşı ve hemen sonrasında hakemlik fikrine sıcak bakanların bir kısmı da daha sonra hakeme gitmenin dinden çıkaran bir tür günah olduğu kararına varıp, tövbe etmiş ve Haricilerin saflarına katılmışlardır. İsyan amacı gütmeyen ve ayaklanmayan bu ilk grup sadece Ali bin Ebu Talib taraftarları ve Muaviye taraflarından ayrılan, üçüncü bir grup oluşturan ayrılıkçı bir gruptur.
Harici inanışı itikadî meselelerde Sünni ve Şia’ya oranla farklılıklar içerir. Örneğin Harici inanışında şeriatın bir emrine uymamak veya şeriatta yeniliğe gitmek büyük bir günah sayıldığı gibi bu günah sebebiyle kişinin küfre girdiğine ve tövbe etmesi gerektiğine yoksa bir kâfir olarak ölmüş olacağına ve (birçok Harici mezhebine göre) katlinin helal olacağına inanılır.
itikadî mezhepleri
İnanç mezhepleri veya İtikadi mezhepler kategorisi, diğerlerine oranla daha geniş olmakla birlikte, bir mezhep olarak tanımlanabilecek kadar gelişmiş olan beş mezhep, genelde bu kategoride zikredilir: Mürcie, Mutezile, Kaderiyye, Eşarilik, Matüridilik ve Selefilik. Bunların dışında Cebriyye ve Müşebbihe ile Mücessime gibi mezhepler de bulunur; bununla birlikte bu mezhepler görece çok daha küçüktür ve birçoğu, bugün varlığını koruyan temel siyasî mezhepler olan, Sünnilik ve Şia tarafından İslam dışı kabul edilir.
Fıkıh mezhepleri
Fıkıh mezhepleri, İslam hukuku olan fıkhın farklı yorumlanması nedeniyle oluşmuş mezheplerdir. Bunlar temelde itikadî konularla yani inanç esaslarıyla ilgilenmeseler de, İslam hukukunda kullandıkları metodolojiye yakın bir metodolojiyi kullanan çeşitli itikadî mezheplerle yakınlaşmışlar, belirli itikadî fikirleri savunmuşlardır. Nitekim zaman zaman fıkıh âlimleri itikadî eserler de vermiştir; örneğin bir Sünni fıkıh mezhebi olan Hanefîliğin kurucusu konumundaki Ebu Hanife’nin çeşitli itikadî fikirleri bulunmaktadır ve kendisinden sonra gelen bazı itikat, kelam alimleri bu fikirleri kullanmışlardır.
Sünni fıkıh mezheplerinin başlıcaları: Hanefilik, Şafiilik, Malikilik ve Hanbeliliktir. Başlıca Şii fıkıh mezhebi ise Caferîliktir (İsnaaşeriyye)
Alevilik
Zaman zaman bir mezhep olarak ortaya çıkan ayrı gruplar, zaman içinde gelişerek yeni bir din olmuşlar ve İslam’dan ayrılmışlardır.
Etnik unsurların ve kültürün mezheplerle ve İslam ile kaynaşması sonucu oluşan gruplara bir örnek bugün Türkiye sınırları içerisinde kalan, Anadolu’daki, Alevîlerdir. Anadolu Alevîleri, İran’daki Alevîler farklı olduğundan İran’dakiler, Şiîliğin bir mezhebi sayılırken Türkiye’deki Alevîlerin ayrı din olarak görenler de vardır ve ayrı bir din mi yoksa bir mezhep mi olduğu tartışma konusudur. Zaman zaman Anadolu ve Balkan Alevîlerinin Şia’nın İsnaaşeriyye kolunun Türkî bir yorumu olarak kabul edildiği iddia edilir.
Alevîlik, Sünnîlik’ten sonra Türkiye’de en yaygın ikinci mezheptir. Sıklıkla ansiklopedilerde ve bilimsel kaynaklarda Şiiliğin Türkiye’deki bir mezhebi olarak tanımlanır. Türk kültür ve geleneklerinden büyük oranda etkilenmiştir. Nitekim Batılı kaynaklarda Alevilik, “Türk veya Osmanlı Şiiliği” olarak adlandırılır. Alevî sözcüğünün kökeni Ali bin Ebu Talib’in taraftarı anlamına dayanır ki Şiilikte peygamber sonrası ilâhî bir şekilde seçilmiş olan halifenin Ali olduğu inancı Alevilikte mevcuttur.
Alevilik özellikle Bektaşilik ile büyük ölçüde paraleldir ve bugün iki isim sıklıkla birbiri yerine kullanılır. Bununla birlikte Bektaşilik daha ziyade bir tasavvuf tarikatıdır ve temel nitelikleri, özellikleri de tasavvufîdir. Nitekim Aleviliğin Bektaşilikle içiçeliği sonucu birçok tasavvufî öğe, Bektaşî geleneği Aleviliğe dâhil olmuştur.
Alevîler’in ibadet yeri cemevidir. Cem ayinlerinde birçok Şii temelli sembol bulunur: Kötü bir sonla karşılaşan imamlar Hüseyin ve Hasan’a atfen oniki mum söndürülür, özellikle oniki imam, Kerbela gibi şeyleri konu edinen nefesler söylenir, ve semah yapılır. Şii ve Sünnilerin genelinden farklı olarak Ramazan ayında oruç tutmazlar. Kendileri Muharrem ayının 10’unda, üçüncü imam Hüseyin’in Kerbela’da öldürüldüğü günü oruç tutarak geçirirler. Nitekim Şiiler ve Sünnilerce uygulanan ve Sünnilere ve her iki grup tarafından da İslam’ın şartlarından kabul edilen hac da Aleviler tarafından uygulanmaz. Alevilikteki davranışsal temel ise ünlü bir Alevi deyişiyle şöyle tanımlanmıştır: “eline, diline, beline sahip ol”.
Türkiye’de bulunan Şiilerin ve dolayısıyla Alevilerin nüfusunun kaçta kaçını oluşturduğu net olarak bilinmemektedir; bununla birlikte Caferilerin ve Alevilerin toplamda nüfusun %7 ile %30 arasında bir kısmını oluşturduğuna yönelik tahminler ve çalışmalar bulunmaktadır. Bir AB raporuna göre Türkiye’de 15-20 milyon Alevi bulunmaktadır.