İLETİŞİM KURMUYORUZ
İnsan toplum içinde yaşayan bir varlıktır.Birlik halinde yaşadığımıza başarılarımız ve mutluluğumuzun bir kısmı insanlara;onlarla kurduğumuz sağlıklı ve etkin iletişim becerilerine bağlıdır.
Evet ,iletişim kurmuyoruz.İçinizden “Biz sürekli olarak birbirimizle konuşuyoruz.Bizim yaptığımız işin adı ne?” gibi sözleri duyar gibiyim.Yaptığımız işin adı çoğunlukla tek taraflı mesaj göndermektir.İletişim değildir.
İletişim,ortak anlamların oluşturulması sürecidir.Kişilerin birbirlerini anlamasıdır.Bir tarafın kendisini diğer tarafa anlatabilmesidir.
İletişimin birinci ögesi karşımızdakini dinlemekten geçer.Psikolojik görüşme yapmak için yanıma gelen bir çok danışanımda şu duruma şahit oldum.”Öğretmenim beni anlamıyor.””Annem beni anlamıyor.”Anlamanın olabilmesi için dinlemenin olması gerekir.İletişim kuramamamızdaki en büyük etken, karşımızdaki dinlemememiz ya da dinliyor gibi görünmemizdir. Birçok kişi karşısındaki ile ya hiç ilgilenmemekte,dinlemek için hiç saba sarf etmemekte ya da secici bir şekilde dinlemekte,karşısındakinin konuşmasında kendisini ilgilendiren kısımlarını dinlemektedir.Bazıları, iyi dinlemenin,hiç ses çıkarmadan konuşma sırasının kendisine gelmesini beklemekle gerçekleşeceğini zannetmektedir.Dikkat edilirse , karşılıklı konuşmalarda , dinleyici konumundaki kişi konuşanın gözlerine bakmaktadır. Ancak ya konuşulan konunun dışında farklı bir şeyler düşünmekte,ya da karşısındakine ne tür bir cevap vereceği konusunda hazırlık içinde olmaktadır.
Daha önce görev yaptığım okulların birinin müdürü olan Mehmet KILIÇ adlı kişiyle aramızda geçen konuşmayı size aktarmak istiyorum.Müdür Bey’e dönerek:”Birinci kademe öğrencilerimizin akademik başarısı oldukça düşük.Bunu düzeltmek için sizin fikriniz nedir?” şeklinde bir soru yönelttim.Müdür beyin bana verdiği cevap aynen şu oldu:”Ekinlere zehiri ne zaman atsak daha etkili olur?”
Yukarıda ki örnekte de görüldüğü üzere,karşılıklı konuşurken ortak anlam oluşturmak şöyle dursun hatta birbirmizi dinlemiyoruz.
İletişimimizin başarıya ulaşması gerek sözlü gerekse sözsüz mesajlarımızı yerine ve zamanına göre,bizim anladığımız,bizim düşündüğümüz ,bizim hissettiğimiz gibi muhatabımıza aktarmamıza bağlıdır.
Medeni her insanın sahip olması gereken temel özelliklerden birisi,empatik dinleme becerisidir.Empati,kendimizi karşımızdaki kişini yerine koyabilmektir.
Empati kuracak kişinin yapması gereken ilk şey,karşısındaki kişinin fenomolojik alanına girmektir.Fenomolojik alanına girmek demek,karşımızdaki kişinin gözüyle dünyayı algılamak demektir.
Bu süreç iki aşamadan oluşmaktadır.Birincisi karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü anlamak yani bilişsel alanına girmek,ikincisi ise onun duygusal alanına girerek, hissettiklerini hissedebilmek.Son olarak yapılması gereken şey ise,karşımızdakine ne anladığımız konusunda geribildirim vermektir.Göndereceğimiz mesaj sözlü olabileceği gibi(Anladığım kadarıyla siz şunu anlatmaya çalışıyorsunuz);Sözsüz mesaj (Jest,mimik,vücut hareketleri) şeklinde olabilir.
Empati kurarken en çok yapılmakta olan hata karşımızdaki ile özdeşlemek ve orada kalmak şeklinde gerçekleşmektedir.İkinci büyük hata ise empati kurulan kişinin doğrusuna ya da yanlışına,haklılığına ya da haksızlığına dahil olmak şeklinde gerçekleşmektedir.
Empati de amaç insanların birbirlerini en etkin biçimde anlayarak iletişimden kaynaklanan rahatsızlıkları gidermektir.
Empati kurma niyetiyle gerçekleştirdiğimiz hatalardan birisi,problemi olan muhatabımıza akıl vermek şeklinde gerçekleşen,toplumumuzun değer yargılarından yola çıkarak ortaya konulan akıl vermelerdir.Örneği;”Anasına bak kızını al” ya da “El yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu balyoz zanneder” gibi.
Diğer bir kusurumuz soruna kendi açımızdan bakmamızdır.Örneğin; ”Ben senin yerinde olsam böyle davranmazdım.”gibi.
Asıl olan, karşımızdakinin penceresinden olayı görebilmektir.Ancak bu tutum ve davranış tarzıyla ortaklıklar oluşturulabilir ve mutlu bir yaşamın temeline sağlam bir tuğla konulmuş olacaktır.
Şimdiye kadar genel olarak dış iletişimden bahsettik.Bunun yanında bir de iç iletişim vardır.İç iletişim,kendi içinde yarattığı gözle görülmeyen varlıklarla kurduğu bir haberleşme türüdür.Kişinin tutarlı olmasının en güzel göstergesi iç alemiyle kurduğu iletişimde yatmaktadır.Kişi iç iletişimini bazen vicdanı,bazen de bilinçaltı kavramıyla ifade edilen merkezle kurar.Ne vardır bu merkezde?Bireyin gerçekten yapmak isteyip de yapmadıkları ya da yapmadıkları,bilinç düzeyine çıkmamış hayalleri,hedefleri…bulunur. “Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol” sözüyle anlatılmak istenen;iç iletişimini kur ve davranışların iç aleminde yer alan düşünce ve duygularınla örtüşsün anlamına geliyor herhalde.
Çevremde ki bir çok insanla yaptığım sohbet sırasında dikkatimi çeken hususlardan birisi,iç alemlerine gerek birlikte,gerekse yalnız başlarına yolculuk yapmaktan çekiniyor oluşlarıdır.Çekintilerinin sebebi,kendileriyle yüzleşmekten korkuyor olmaları diyebilir miyiz?Herkes üç aşağı beş yukarı,iç aleminde nelerle karşılaşacağını tahmin edebilir.Ancak, karşısına sürprizlerde çıkabilir.
Başından büyük bir ölüm tehlikesi geçmiş olanlar : “Bir an bütün hayatım gözümün önünden geçti” ifadesini kullanırlar. Bu ifadenin altında yatan mana aslında şudur: “İç dünyamla kurmuş olduğum iletişim zirveye ulaştı.”Bu aşamada kişinin iç dünyasında yer alan gizli kapaklı,olumlu olumsuz ne varsa su yüzüne çıkmıştır demektir.
Konumuzla ilgili olduğunu ve beğeneceğinizi düşündüğüm, Hz.Musa (a.s)’ın bir koyunla olan konuşmasını aşağıya aldım.
“Hz. Musa peygamber olmadan önce çobanlık yapıyordu.Bir gün sürüden bir koyun kaçar.Hz. Musa koyunu yakalamak için peşine düşer.Koyun kaçar,o kovalar.Akşama kadar bu garip kovalamaca sürer.Mübarek insan kan ter içinde kalır.Sonunda koyun yorulur.Hz. Musa da onu yakalar.Öfkelenerek koyuna kötü davranmaz.Aksine onu büyük bir sevgiyle öpüp okşar.Koyuna yumuşak bir ses tonuyla şöyle seslenir: ‘Ey mübarek hayvan,diyelim ki bana acımadın,kendine de mi acımadın?Neden bu kadar kendine zulmettin ki!? Bu olaydan sonra Cenab-ı Hak meleklere: ‘Peygamberlik Musa’ya yakışır’ buyurur.(Kişisel Gelişim Dergisi Kasım 2004 Sayı:22)