Bilgi Birikimi

Hitler’in Psikolojik Yapısının Oluşumu

Freud’un psikiyatriye, özellikle insap davranışının genel olarak anlaşılmasına ilk ve en büyük katkısı; çocuğun yaşamındaki ilk yıllann, gelecekteki öz yapısını belirlemesinde ne denli önemli olduğunu bulmuş olmasıdır. Dünyayı tanımaya başladığı bu dönemde dünyayı yorumlarken hatalar yapar çocuk. Aklı bunu ayırt etmekte ve anlamakta yetersizdir; çünkü karmaşık kültür yapısı ve edindiği yaşantıların kalabalığı, çocuk aklının bunları kavramasında zorluk çıkarır. Sonuç olarak da, birçok kez belirtilmiş olduğu gibi, ilk yaşlannda çocuk, çevresinde olup bitenleri yanlış yorumlar ve kişilik yapısını yapay temeller üzerine oturtur. Hitler de bunun doğruluğunu Kavgam ‘da şöyle belirtiyor:

“Bir çocuk var, diyelim ki üç yaşında. İlk izlenimlerin bilincine varma yaşıdır bu yaş. Çoğu kişide bu eski anıların izlerine, ilerlemiş yaşlarda bile rastlanır.”

Bu durumda Hitler’in o yaşlarına inip, o dönemde edindiği izlenimleri araştırmak işimize yarayacaktır. Gerçekte yaşamının bu bölümüyle ilgili elimizde hiçbir bilgi yok. Kav gam’da Hitler’in yaratmaya çalıştığı izlenim, evlerinde pek güzel bir uyumun, anlayış ve sevginin var olduğudur. İşine bağlı gümrük memuru bir baba, evine ve çocuklarına kendisini adamış bir anne. Ev yaşamını böyle sunuşu doğru ise, onu bu denli gizlemenin anlamı nedir, sorusu takılıyor insanın aklına. Yüzlerce sayfa tutan kitapta yalnızca bir paragraf, annenin ilgilendiği öteki çocukların da varlığını ima eder. Ne bir kız kardeşten, ne de bir erkek kardeşten şu ya da bu yolla söz etmiştir. En yakın çalışma arkadaşlanna bile üvey kardeşi Angela dışında bir kardeşi olduğunu söylememiştir. Yazılarında ya da konuşmalarında annesinden çok az söz etmiştir. Bu gizleme işlemi yukarıda alıntı yaptığımız sözlerin doğruluğundan kuşkuya düşürür bizleri. Hitler gibi sakin, düzenli bir aile çevresinde yetişmiş hiçbir kişinin onun öz yapısal özelliklerini göstermediğini düşündüğümüzde, bu korkumuz daha da artar.

Kavgam’ı okumayı sürdürdüğümüzde, Hitler’in bize aşağı sınıftan bir aile çevresinde yetişmiş bir çocuk tipini çizdiğini görürüz. Şöyle diyor:

“Beş kardeş arasında bir oğlan çocuğu var; diyelim ki üç yaşında bu çocuk… Anne ve babanın günlük kavgaları, şiddetli geçimsizlikleri ona düş kurması için hiçbir fırsat bırakmayacaktır; sonra bunu görerek eğitim sonuçlan, yavaş yavaş ama kaçınılmaz olarak, çocukta etkilerini göstermekte gecikmeyecektir. Özellikle babanın anneye saldırılarının, sarhoşluktan kaynaklanan saldırganlıklarının, ikisi arasındaki keskin yabancılaşmayı nasıl dile getirdiğini, bu koşullar içinde yaşamamış olanlar anlayamazlar. Böylece altı yaşına basan küçük, yetişkin insanların bile tüylerini diken diken eden şeyleri yaşamaktadır. Evde yaşadığı şeylerle, artık küçük çevresine saygı diye bir şey beslemesine olanak yoktur.”

Yukarıda anlatılan aile yuvasında beş çocuğun olduğunu, babanın vaktinin çoğunu meyhanede geçirdiğini, bazen içkiyi fazla kaçırıp karısı ya da çocukları tarafından eve getirildiğini okuduğumuzda, büyük bir olasılıkla Hitler’in kendi aile çevresini, kendi çocukluğunu dile getirdiği kuşkusuna düşüyoruz.

Bu varsayımla yola çıktığımızda, kitapta işe yarayacak daha başka bölümlere rastlayabiliriz artık:

“… Adam, daha evliliklerinin ilk yıllarında, kafasının dikine gitmeye, kadın da çocukları için ona karşı çıkmaya başlayınca, işler daha da kötüleşir. Kavga, dırıltı eksik olmaz evde; durum o denli kötüleşir ki, adam karısından soğuyarak içkiye alışır. Eve sarhoş bir hâlde, cebinde tek kuruşu olmadan geldiğinde, olacaklardan insanı Tann korusun! Ben, böyle nefret ve öfke dolu yüzlerce sahneye tanık oldum.”

Hitier’in yaşamı boyunca pek az arkadaş edinebildiğini ama bunların hiçbirinin candan dost olmadığını anımsadığımızda, böyle yüzlerce sahneye (eğer evinde değilse) nerede tanık olduğu, insanı meraka düşürmektedir. Okumayı sürdürelim:

“Küçüğün evde yaşadıkları, çevresine saygı duymasını sağlayamazdı. İnsanlık adına ayaklar altına alınmadık hiçbir şey kalmamıştı. Öğretmenden tutun, devletin başına kadar her şey; bu arada din, ahlak değerleri, devlet ve ahlak düzeni, her şey yerle bir edilmişti.”

Bu yazılanların tümü, doğrulukları biraz su götürür olan öteki kaynaklardan elde edilen bilgilerle tam bir uyum içindedir. Gene de yukarıdaki satırların Hitler’in aile yuvasını tam olarak anlatmadığını varsayabilir ve bu tür olayların onda, daha pek genç yaşlarda bir nefret, bir öfke yarattığını tahmin edebiliriz.

Babasının ayık olduğu zamanlarda, bütünüyle farklı bir İzlenim yaratmaya çalışması da bu tür duyguları artırmaktadır. Bu ayık günlerde baba, onuruna pek düşkün olur ve memuriyet göreviyle pek böbürlenirdi. Emekliye ayrıldıktan sonra bile resmî giysilerini çıkarmamıştı. Giyimine son derece dikkat eder, köy sokaklarında kurumlu adımlarla yürürdü. Komşularıyla ya da ahbaplarıyla hep sizli bizli konuşur, onlardan da adını, unvanını eksiksiz söylemelerini isterdi. Birisi kalkıp da eksik söylemeye görsün, hemen bunu anımsatırdı adama. Bu titizliği öyle bir noktaya varmıştı ki, bize anlatılanlara göre, köylülerin ve çocukların eğlencesi olmuştu. Evde çocukların kendisine genel olarak çocukların kullandığı kısaltmalarla ya da takma adlarla değil, Herr Va ferdiye seslenmelerini isterdi.

Exit mobile version