Shinichi Suzuki, birçok insanın çağımızın mucizelerinden biri olduğuna inandığı bir şeyi gerçekleştiren sıra dışı bir bilim adamıdır. Birkaç haftalık bebekleri alıp, onlara yataklarında güzel müzik kayıtları dinletiyor. Aynı parçayı bir çok kez çalmakla ve otuz gün sonra aynı prosedürü bir başka parça ile tekrarlamaktadır. Bu işlemi çocuk iki yaşına gelene dek sürdürmekte. O sıralarda, çocuğun annesi için üç aylık bir müzik dersine başlamakta, bu sırada ufaklık onları seyretmektedir. Daha sonra çocuğun eline minyatür bir keman vermekte ve çocuk yavaş yavaş yay çekme hareketlerini öğrenmeye başlamaktadır. Bu ilk ders iki veya üç dakika sürmekte ve zaman içinde artarak bir saate çıkmaktadır. Çocuk, keman çalmanın zor bir iş olduğunu varsayacak yaşa geldiğinde, çoktan kemanda ustalaşmış, hem de süreç içinde eğlenmiş olmaktadır.
Kısa bir süre önce Prof. Suzuki, böyle 1. 500 çocukla birlikte bir konser verdi. Çocukların ortalama yaşı yedi idi ve Chopin, Beethoven, Vivaldi gibi bestecilerin eserlerini çalıyorlardı. Önemli olan Suzuki’nin bu çocukların büyük bir çoğunluğunda hiçbir “doğal” müzik yeteneği olmadığı vurgulamasıdır. Ancak, her çocukta ona konuşmayı öğrenirken uyguladığımız prosedürü uygulayarak geliştirebilecek bir yetenek olduğuna inanmaktadır. Bir bebek sürekli konuşan büyükler arasındadır, demek ki ilk adım maruz kalmadır.
Daha sonra bebek konuşmaya çabalar, bu taklittir. Arkadaşlar ve akrabalar bebeğe övgüler düzerler bu da cesaret vermedir ve bebeği yeniden denemeye motive eder. Bu da tekrarlama sürecidir. Derken bebek kelimeleri eklemeye ve cümleler hâline getirmeye başlar. Bu süreç, iyileştirmedir, üç veya dört yaşında çocuğun sözcük dağarcığı zenginleşmiştir ama hâlâ tek bir kelime okuyamaz.Prof. Suzuki aynı metotla her hangi bir şeyin öğrenebileceğini savunuyor.
Bir grup öğrenci üzerinde 1950’lerde yapılan bir deneyle, matematikte iyi olup edebiyatta iyi olmayan öğrencilerin sınav sonuçtan onlardan habersiz değiştirilmiştir. Onlara edebiyatta iyi oldukları, ama matematikte o kadar başarılı olmadıkları söylendi. Ne oldu dersiniz? Bildiniz, kendilerinin ve öğretmenlerinin beklentileri doğrultusunda okula devam ettiler. Sonra araştırmacılar aynı şeyi bu sefer edebiyatta iyi olup matematikte iyi olmayan öğrencilere yaptı. Edebiyatta iyi olmadıklarına inanan bazı parlak öğrenciler gerçekten o derste başarısız oldular.
İlkokuldayken düşüncesiz bir öğretmen tarafından asla adam olmayacağınız söylendi diye, aradan geçen yirmi, otuz yıla karşın hâlâ ona inandığınızı düşünmek korkutucu! Herkesin başına böyle bir şey gelebilir!Ama kuşkusuz, bunun tersi de doğrudur. 1950’!erde yapılan deneyin yararlı yanı da öğrencilerin her ikisinde de başarıya ulaşmasıdır. Çünkü öğretmenleri onlara özel yetenekleri olan öğrenciler gibi davranmaya başladı ve onlar da buna uygun şekilde davrandılar. Öğrencilerin deneyden Önceki fiili beceri dereceleri artık Önemli değil. Burada önemliolan öğrencileri inanma ve inandırılma biçimleri önemlidir. Bunun üzerine düşünün ve kendinizi asılsız, yıkıcı inançlarla sınırlamayın.
Bütün inançlarınız öğrenilmiştir ve Öğrenilen her şey yeniden öğrenilebilir. Doğduğunuz zaman zihniniz tertemiz bir sayfaydı. İnançlarınız ve şartlanmalarınız büyürken edinilmiş ve zamanla uyarlanmıştır. Zihninizi tertemiz bırakmak veya kirletmek tamamen size kalmıştır.