Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olan Osman Gâzi’nin babası. Oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı boyundan Süleyman Şah’ın oğludur. Cengiz’in İslâm memleketini talan ettiği sırada babası, Selçuklu topraklarında yaşamak üzere kabilesiyle beraber ülkesini terk etmiş,Amu Deryâ’yı geçip, Oğuzların yoğun olduğu Ard havzasına gelmişti. 1220’lerde Horasan’ın kuzey sınırına, oradan Karakum Gölü’nün güneyine, oradan da Merv yoluyla Ahlat’a ulaşmıştı. Moğol ateşinin Doğu Anadolu’yu da sarması üzerine
kabilesine daha uygun bir yer arayan Süleyman Şah, Rakka civarında Caber Kalesi yakınında Fırat Nehrinden geçerken boğuldu. Babalarının vefatından sonra, Ertuğrul Gâzi kabileye reis seçildi. Ağabeyleri Sungur Tekin ve Gündoğdu, kendilerine tâbi kabile mensuplarıyla beraber Ahlat’a geri döndüler. Ertuğrul Gâzi ise, kardeşi Dündar Bey ile beraber batıya hareket etti.
Sivas yakınlarında konakladıkları sırada Selçuklu ordusu ile büyük bir Moğol birliğinin savaşına şahit oldular. Selçukluların yenilmekte olduğunu görünce, yiğitlik ve mertlik esaslarına göre, kuvvetleriyle onların yardımına koşan Ertuğrul Gâzi galip gelmelerini sağladı. Bunun üzerine Selçuklu Devleti’nin hükümdarı bulunan Sultan Alâeddîn, Ertuğrul Gâzi’ye iltifat ederek hil’at gönderdi ve Ankara yakınındaki Karadağlar mıntıkasını iktâ olarak verdi (1230). Ertuğrul Bey, bir müddet burada kaldıktan sonra, oğlu Savcı Beyi Konya’ya gönderince, Bursa ile Kütahya arasındaki Domaniç Dağları yaylak, Söğüt ile Karacaşehir kışlak olmak üzere kendilerine verildi. Bunun üzerine Ertuğrul Gâzi aşiretiyle beraber gelip, Söğüt ve Domaniç’e yerleşti. O civarlarda oturan Afşar ve Çavdar aşiretlerinin etrafa verdikleri zararlara mâni oldu. Hıristiyan tekfurlarla da iyi geçinmeye dikkat etti. Adaleti, halka olan iyi muamele ve yardımları o kadar çoktu ki, Hıristiyan tebaa bile kendisini sevip sayıyordu. Ertuğrul Gâzi’nin günden güne kuvvetlenmesi Karacahisar tekfurunu kendisine cephe almaya yöneltti. Bunun üzerine Ertuğrul Gâzi Konya’ya giderek Sultan Alâeddîn’i bu hisarın fethine teşvik etti ve beraberce gelerek Karacahisar’ı kuşattılar. Moğolların Konya Ereğlisi’ni kuşatması üzerine, Sultan Alâeddîn geri döndü. Ancak Ertuğrul Gâzi muhasaraya devam etti. Bir müddet sonra kaleyi fetheden Ertuğrul Gâzi, tekfuru ve diğer esirleri kardeşi Dündar Gâzi ile birlikte Konya’ya Sultan’a gönderdi.
Ertuğrul Gâzi, Selçuklu Sultanı Alâeddîn’in vefatına kadar altı sene etrafın fethi ve İslâmiyet’in yayılması için bütün gayreti ile çalıştı. Sultanın vefatından sonra, Selçuklu hükümdarları arasındaki taht ve taç kavgalarına karışmayarak Söğüt uç bölgesinde tekfurlarla mücadeleye devam etti. 1281 yılında 92 veya 96 yaşındayken Söğüt’te vefat ederek oraya defnedildi.
Ertuğrul Gâzi, çevresinde bulunan beyliklerden devletlerin durumlarını ve siyasi şartlarını gayet iyi değerlendirirdi. Komşuları ile daima iyi geçinerek aşiret ve tebaasını güçlü bir durumda huzur ve rahat içinde yaşattı. Çok cömert olan Ertuğrul Gâzi, fakirlere, düşkünlere daima yardım ederdi. Yarım asır adaletle idare ettiği bölgede Hıristiyanlara da İslâmiyet’i sevdirdi.
Ertuğrul Gâzi’nin ölümünden sonra, küçük oğlu Osman Gâzi, kavim ve kabilesinin reisi oldu. Osman Bey’in bağrından çıkarak denizleri, diyarları, kıtaları ve ülkeleri muhteşem dalları arasına alacak olan çınarın kökü toprağa yayılmaya başladı. Öyle ki, bu çınarın gölgesi altında bütün insanlık, Asr-ı Saadet’ten sonra, bir daha görüp hayal edemediği bir şekilde tam altı asır yaşadı
Türkler programından