DOST MUYUZ, DÜŞMAN MI?
Bütün insanlar bazı zamanlar içsel konuşmalar yaparlar.Ancak bu konuşma ağırlıklı olarak olumsuz eleştiri boyutunda olmaktadır.’Kendi kendisiyle konuşma ne yazık ki ,pek çok insan tarafından kendi hata ve kusurlarını söylemek için kullanılıyor.’(Lazarus S-12)Kendimize en acımasız düşmanlarımızın dahi layık göremeyeceği yakıştırmalarda bulunuyoruz.’Ben bir aptalım.’,’Nasıl oldu da böyle bir hata yapabildim?’’Kafa değil saksı taşıyorum sanki’,’Hiç güzel değilim’ gibi.
Problemini paylaşmak ve çözüm bulmak amacıyla yanıma gelen Handan adlı( Farklı isim kullanılmıştır.) bir danışanımdan söz etmek istiyorum sizlere. Handan on dört yaşında ergenlik döneminin ortasında yer almakta.Ancak etrafına yayması gereken neşe ve heyecandan yoksun.Sanki dayak yemiş bir surat,gözlerini benden uzaklaştır diyen iki göz.Tepeden tırnağa süzülen bir tedirginlik.Yapılan ısınma konuşmalarının ardından, insanı hem üzen hem öfkelendiren sözcükler dökülmeye başlamıştı ağzından.Bu tür kelimeler böyle bir geç insanın ağzına yakışıyor mu diyordum kendi kendime.Danışanım kendine öyle bir ayna tutmuştu ki ,bu ayna olanı olduğu gibi göstermesi şöyle dursun, kusurlar üzerinde yoğunlaşmakta, onları kendi içine sığmayacak kadar büyüten bir vazife görmekteydi.Danışanımın yüzünde ki ufacık bir sivilce, olmuştu koca bir çıban yarası.Ortada hatalı biri vardı.Ya benim gözlerimde bozukluk var ya aynamız tümsek ayna ya da danışanımızın bakış açısı kusurlu.Gözlerimin sağlam aynanın düz ayna olduğundan emindim.O halde sorun danışanımızın bakış açısındaydı.Tehlike çanları çoktan çalmış,danışanım kendisine veya başka birine zarar verecek duruma gelmişti.Danışanımın bakış açısını ameliyat masasına yatırdık.Bir kısım damarlarda tıkanıklıklar oluşmuştu.Danışanımın gerçekçi bir bakış açısına sahip olabilmesi için damarlardaki tıkanıklıkların açılması gerekiyordu.Uzun süren bir operasyon neticesinde eksiden sıfır noktasına ulaşılmıştı.Sırada kullanmamız gereken bir tümsek ayna vardı.Ancak, bu ayna kusurlardan çok bir takım olumlu yönleri ön plana çıkaran özelliğe sahipti.Çalışmalarımız başarıya ulaşmıştı.Şu anda bu danışanım kendisini seven , beğenen ve çok başarılı olan bir birey.
Kendi kendine olumsuz telkinlerde bulunma, zamanla insanı uçuruma sürükleyecek bir bakış açısını da beraberinde getirmektedir.Uçurumu önceden görmeye çalışmak gerekir.Farkında olmamak düşmeyi de beraberinde getirir. “Olumsuz kendi kendine konuşma,genellikle sinir bozukluğu ve depresyona yol açacak ve başka talihsiz sonuçlara neden olabilecektir.”(Lazarus S:13).Bir atasözü şöyle der:’Bir kişiye kırk gün boyunca deli denilirse deli olur.’Deli olmak için mutlaka birilerini aramaya gerek yoktur.Kendi kendimize vereceğimiz telkinlerde deli olmak için yeterlidir.
Aynı durum huzur, mutluluk ,sevinç ve heyecan duygularımız içinde geçerlidir.Yıllar önce izlemiş olduğum bir filmde ki şöyle bir sahneyi hiç unutamıyorum.Orta yaşlı bir insan her sabah vaktinde kalkabilmek için saatini kuruyor.Saat alarm vakti geldiğinde bizim kulaklarımızı tırmalayan saatlerimizden farklı olarak ‘Kalk günün adamı.Mükemmel bir yaşam seni bekliyor.İçindeki çocuk senden önce uyandı bak …’şeklinde sözler söylüyordu.Adam sabah sporunu kahvaltısını yapar büyük bir heyecan ve coşkuyla işe koyulurdu.Acaba biyolojik saatlerimiz, manyetik bir saatten daha mı kalitesiz?Kulaklarımızı ona verirsek eminim ki bize karşı çok samimi olduğunu göreceğiz.
‘ Kendine;geçmiş başarılarından,iyi şeyler yaptığın,engellerin üstesinden geldiğin zamanlardan ve iyi hissettiğin dönemlerden bahset.O zamanlar iyi hissettiysen,şimdide hissedebilirsin;felaketlerin üstesinden gelebildiysen şimdide gelebilirsin.’(Lazaruz S:13