Devlet İdaresinde ve Parlamentoda Kadın Fransızların büyük (Ojen Rustan)’ı kadınlara devlet işlerinde
özel bir konum ayırırken komşu bir millet olan İngilizlerin askitleri, asmitleri ve hatta ne zamandan beri sürekli çalışan Leydi Cizrey’leri bunun karşısında bulunuyor. Leydi Cizrey, bir kadındır. Bilinemez ki; esir olan bir kadın ne için hakkını almak istemesin?
Gayretli bir kadın olan Sufrajet (kadınların seçme ve seçilme haklarını savunan kadın)’ler, çalışmalarının mükafatım göreceklerdir. İngiltere, Fransa, Almanya, İsveç ve bütün gelişmiş ülkelerin kadınları ayaklanmış durumdadır. Esirler kuvvetlenmişlerdir. Hakimleriyle mücadeleye hazırdırlar.
Kadınların istedikleri ve almak için ortaya atıldıkları haktır. Fazla bir şey istemiyorlar. Bizi insan üstü bir konuma yükseltin demiyorlar. İnsan gibi yaşamaya çalışıyorlar. Bu içtihatlarında kolay kolay başarı kazanamayacaklarını bildikleri halde yine de ümitlerini kaybetmiyorlar.
Fransa, İngiltere, Amerika gibi gelişmiş ülkelerde seçimler pek karışık olur. İngiltere ve Amerika’da parti ayrılıkları dehşetlidir. Kabinenin sık sık sükut ettiği görülür. Bazen çoğunluğu radikal sosyalistler işgal eder. Bazen de kuvvetlerini kaybederek radikaller, muhafazakarlar, Nasyonalistler ve diğer partiler çoğunluğu kazanırlar. Parti ayrılıklarından dolayı birbirleriyle boğuşan erkekler kadınların bayraklarla insanca yaptıkları büyük gösterileri görmez ve belki görürde hakimiyeti kaybedeceği için korkar, titrer. İnsanoğlu ne tuhaftır. Bir başkasını öldürerek yaşarlar. Zaten her adımda bir hakimiyet duymadan yaşanmaz. Yirminci asır, birbirini yiyerek doğmuştur. İşte erkeklerde kadınları yemek, öldürmek
için daima her arzularına set çeker ve gerçeği bile bile inkar ederler.
Kadınların istedikleri oy hakkıdır. İnsanlar, hayvanlar gibi yaşayamaz. Tarih öncesi zamanlarda değiliz. Hayvanlar bile hürriyetlerine sahiptirler. İstedikleri zaman bağırır, istedikleri zaman yürürler. Hürriyete en fazla hak sahibi olmuş olanlar ise arzın hakimi insanlardır. Onlarda mı konuşma hakkına sahip olamayacaklar? Onların önemli bir kısmını oluşturan kadınlarda esir mi olacak?
İşte insanlar arasındaki hayat! Bir biriyle hayvancasına vuruşmak için can atarlarda kardeşçesine oturarak, büyük küçük, kadın-erkek gelişmelerini düşünemezler. -İnsanlardan maksadımız hayatını seven erkeklerdir.- Çünkü hakimiyet onlardadır. Hakimiyette bir istibdattır. Hürriyet, eşitlik demek değil midir?
Haklarını geri almak için toplanan kadın hakları kongresini daha önce anlatmıştım. Almanya’da da hürriyeti için çalışan bütün kadınlara açık olmak üzere bunun gibi, fakat gayet büyük bir kongre toplanmasına karar verilmiştir. Kongrenin üyelerini oluşturan kadınlar uzak mücadele bölgelerinden geldikleri halde pek çabuk toplanmışlardır. Büyük esirler meclisinin toplanma zamanı pek uzak değildir. Beş altı sene kadar bir müddet olmuştur. Bu kongre kadınlar için pek iyi sonuçlar vermiştir. Zaten hürriyet aşığı kadınların ayrılırken kardeşçe ellerini sıkarak birbirlerini şimdiden tebrik etmeleri, kararlarının ne kadar kesin olduğunu pek güzel gösterir. Bakınız, hakların geri alınması için çalışan kadınlar ne diyor:
“İnsanları bu hale koyan yine kendileridir. Madem ki esaretimiz de erkekler tarafından şiddetle korunuyor. Onu bir gün olup ta kaldırmak mümkündür. Biz o hakimiyetleriyle mağrur erkeklere mevcudiyetimizi hissettirinceye kadar çalışacak ve gasp edilmiş haklarımızı insanca isteyeceğiz hakkımızı çalan insanlardan. Yoksa biz o hakka sahip olabiliriz. O bizi yaşatmak istemeyenler iyi
bilmelidirler ki; hak kaybolmaz. Onu ne zaman olsa kazanacağımız şüphesizdir. Doktorlara sorunuz: Acaba ölüm derecesindeki bir hastanın kuvvetli bir insan olduğu görülmemiş midir?
YAŞASIN KADINLAR!
YAŞASIN HÜRRİYET!…
Kadınlar devlet idaresinde ve parlamento da erkekler gibi birer mevki işgal ettikleri zaman anlaşılmalıdır ki; insaniyet devri başlamıştır. İnsaniyet herkesin hukukunca eşit olması demek değil midir? İşte kadınların sosyal hayattaki mevkilerinin önemini görüyoruz. Son bir netice olarak şunu çıkarıyoruz ki; kadın insanlık alemi içerisinde yaşamaz ve varlığım göstermezse hiç, hiçbir şey de yaşayamaz. Cehalet ve taassup örtüsü altında bütün varlıklar kararır gider.
Kadının büyüklüğünü inkar etmek gerçeğe karşı isyan etmektir. Yirminci asrı doğuran kadınlar olduğu gibi yaşatan da yine kadınlardır. Çünkü bütün insanlar annelerindir. Gerçek soruşturulacak olursa mukaddes anaların hakim olması lazım değil mi?
Ey asi çocuklar!
Daha varlığınızdan habersizken muhterem anneleriniz sizi şefkatle, kollan arasında büyütüyordu . Hayatınızı, hakimiyetinizi onlara borçlu değil misiniz? Babalarınızdan miras kalan hakimiyetinizle nasıl, bütün kuvvetiyle mutluluğunuza çalışan, o büyük vücutları ezmek istiyor ve bu vahşet karşısında hissiz kalıyorsunuz. Düşününüz, hayvanda bile duygu vardır!..
İnsanlık aşığı hanımlarınızın da gösteriler yaparak, haklarını istediklerini görmeyi ne kadar isterdim. Küçüklükten beri bildiğim gerçek mutluluğun herkese eşit dağı dağıtılmalıdır. Ben de o mutluluktan pek az yararlananlardanım. Hanımlarımızın ileride her şey olacaklarım kesinlikle biliyorum. Fakat o mutlu dakikalarda ben bir beyaz ve soğuk taşla sevince iştirak edebileceğim ve benim tarafımdan çocuklarım vekaleten onları tebrik edecek.
Ne için?.. Evet, öyle dakikalarım oluyor ki; isyan ediyorum. Müstebit hayatın oyuncağı olmaktan kurtularak bütün arzulanma kavuşmak ve insaniyetin tamamıyla oluştuğunu görmek istiyorum. Düşünüyorum; acaba öyle büyük mutlulukla yaşayanlar bizden başka insanlar mı?
Ne kadar isyan etsem, sinirlenerek çılgınlıklar göstersem şüphesiz her zaman hiçtir. Çünkü ben de bu asrın talihsizi olarak doğmuşum. Madem ki; benim gibi daha milyonlarca talihsizler mevcuttur, o halde teselli olmalı ve mümkün olduğu kadar çalışmalıyım.
Talihsiz olduğunu düşünerek kuvvetli iken ölmeye hazırlanmak deliliktir, İnsanların arzusuna hiçbir şey set çekemez. Gerçekten de bir insan her istediğinde başarılı olamaz. Fakat büsbütün de ümitsiz kalmaz. İnsanları çabalarından geri çevirmek mümkün mü? Duygudan mahrum bırakılacak olursa belki mümkündür.
Her insan hedefinde başarılı olmak ister. Büyük Mithat (Paşa) bizim bu inkılap devrimizi görme ayrıcalığına kavuşmak için, kardeşlerine vatan aşkıyla hizmet etmek istemez miydi? Meşhur Napolyon’un uzun müddet kalarak koca asırlardan beri yaşamış Osmanlıların vatanını da almak istediğini kim inkar edebilir? Arzu kadar devamlı olan ne vardır?
Sözü uzatmayalım. Kadınlardan uzun uzun bahsetmek ciltler dolusu kitap yazmayı gerektirir. İleride bunu da yapmayı ümit ederim. Şimdilik kadınların sosyal hayatıyla ilgili bölümü bu kadarla bırakmak istiyorum.
Kadınların yükselmesini isteyenler için yapacak şey hücumlardan, itirazlardan etkilenmeden çalışmaktır. Bu insanlığını bilen herkesin üzerine kutsal bir görevdir. Unutmamalıdır ki; köhne Bizans kadınlarla ilerleyecektir.