Çehov – İnsan İnandığıdır
Hintli bir psikologun belirttiğine göre, Hindistan’da insanlar sık sık yılan sokmasından ölüyorlar. Bu yılanlardan biri sonradan bulunuyor ve zehirli olmadığı fark ediliyor. Hindistan’daki yılanların çoğu zehirli ama Hintliler bunu bildiklerinden ve yılan soktuktan sonra öleceklerine inandıklarından, yılan zehirsiz bile olsa ölebiliyorlar. Benzer bir olay, Avustralya, Güney Pasifik, Afrika ve Güney Amerika’da büyücü kabile doktorlarının insanlara yaptıkları lanetlerde görülüyor. Büyücünün kurbanlarını birkaç dakika sonra öldükleri raporlarda tespit edilmiştir.
Bir inanca sahip olur olmaz, o bizim neler göreceğimizi ve hissedeceğimizi kontrol etmeye başlar. Yapılan araştırmalar inançların, insanların gözlerinin rengini bile değiştirebileceğini göstermiştir. İnanç konusunda çalışan bilim adamları, çok kişilikli insanlarda ilginç buluşlara rastlamışlardır. Bu kişiler, diğer bir kişiliğe girdiklerine inandıkları zaman, beyinlerine biyokim yasal yapılarını anında değiştirmesi için emir veriliyor ve kişilikleri değişirken gözlerinin rengi de değişiyor. İnançlar, kalp atışlarımızı bile etkiler. İman derecesinde büyüye inanan kişi, birisi ona büyü yaparsa ölür. Bunun nedeni büyü değildir. Nedeni, kalplerine sorgulanmayacak şekilde durma emrini vermeleridir.
Avustralya yerlilerinin, ellerindeki kemiği birine doğrultarak ölecek kişiyi seçtiklerini anlatan hikayeleri duymuşsunuzdur.O anda son derece sağlıklı da olsalar, kurbanlar gerçekten ölürler. Çünkü seçilen kişi böyle bir durumda ölümün kaçınılmaz olduğuna İnanır. Plasebolarla yapılan deneyler sonucu, inanç olgusu daha fazla ilgi toplamaya başladı veartık bilimsel olarak da inkar edilemez.(plasebolar, gerçek ilaç gibi görünen, ama aslında tıbbi faydası olmayan boş ilaçlardır. Su, un, renklendirici gibi maddelerden yapılırlar ve hiçbir tedavi edici özellikleri yoktur, etkisizdir.)
Şu deneyi düşünün: Geniş kapsamlı bir deneyin ilk aşamasında, doktorlar bilerek binlerce hastaya plasebolar verdiler ve sonuç gösteriyor ki, katılımcıların üçte ikisi bir plasebol ile iyileştiler. Onlara yardım edenin gerçek bir ilaç olduğuna inandılar. Aynı deneyin ikinci aşamasında, yine geniş bir hasta grubuna plasebolar verildi, ama bu kez doktorlar da bunların gerçek ilaç olduğuna inandırmışlardı. Böylece doktorlar plaseboları hastalara tam bir inançla verdiler. Sonuç olarak hastaların yüzde 90’nı iyileşti.
Bu şaşırtıcı sonuca ulaşılmasının sebebi, hastaların ilaca olan inancının, doktorların inancıyla birleşmesidir. Deneyde görüldüğü gibi, ilaçların hastalar üzerindeki etkisi, hastaların bu ilaçların tedavi gücüne inanıp inanmamalarına göre farklılık göstermektedir. Gücün, ilacın kendisinde değil, ilaca duyulan inançta olduğu ortadaydı. Tüm kararlarımızı denetleyen bir güç vardır. Bu yaşadığımız sürece her an nasıl düşündüğümüzü ve nasıl hissettiğimizi etkiler. Neler yapacağımızı neler yapamayacağımızı ve de yaşamımızda olan herhangi bir şey hakkında nasıl hissedeceğimizi belirler. Bu güç, inançlarımızdır.