Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmet’in 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fethinden önce bu şehir Bizans İmparatorluğu’na başkentlik yapmaktaydı. İstanbul’un Bizans’taki adı Constantinopolis olmakla birlikte bir diğer adı daha vardı: Altın Şehir. Bu yazımızda Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Constantinopolis’in Altın Şehir olarak anıldığı çağlardaki yaşayıştan bahsedeceğiz.
Bizans çağındaki İstanbul’da dolaşmak istersek önce bir at ya da bir gezinti sedyesi edinmemiz gerekirdi. çünkü kalabalıktan değil yürümeye adım atmaya bile imkan bulamazdık. altın çıngıraklı elbiseleriyle Macarlar, dazlak kafalı Bulgarlar, Afrika, Asya ve Sicilya’dan gelen Araplar, Balkanlardan inen Hırvatlar, Batıdan gelen Franklar bu kalabalığı meydana getirirdi.
Altın Şehir’in sokaklarını dolduran bu insanların arasında Bizanslılara pek rastlanmazdı. Onlar ya dükkanlarındaki tezgahlarının başında müşteri bekler ya da Hipodrom’daki oyunları seyretmeye koşarlardı. zenginler ise saraylarının lüks salonlarında politika yaparlardı.
şehre akın eden yabancılar ne yaparlardı? alırlar ve satarlardı.
Constantinopolis, Doğu’nun mallarının aktığı büyük bir pazardı. en güzel şeyler kuyumcularla kumaşçılarda bulunurdu. altın içinde yüzen şehirde pek çok kuyumcu vardı. doğu’nun en güzel kumaşlarını da Bizans tuhafiyecilerinde bulmak mümkündü.
Bizans’ta halk çok sade giyinirdi. torba biçiminde uzun kollu bir gömlek altına dar pantolon giyer, diz kapaklarına kadar dolak sararlardı. tüccar ve mağaza sahipleri belden sıkılmış bol bir mantoya bürünürler ayaklarına sandal giyerlerdi.
pahalı ve en güzel kumaşlardan yapılmış elbiseler zenginlerle saray ileri gelenlerinde bulunurdu. bu elbiselerin belli başlı özelliği altın ve gümüşle işlenmiş, değerli taşlarla süslenmiş olmasıydı. ama en ilgi çekici kılıklar resimli elbiselerdi. bu çeşit elbiselerin üzerinde İsa peygamberin bütün hayatını canlandıran resimler bulunurdu. soylu bir kadının elbisesi üzerinde tarihi olayları gösteren resimlere de rastlanırdı.
din adamlarının, yüksek memurların ve askerlerin kılıkları Bizans’ın zenginliğini yansıtırdı. değerli süs eşyasından mozaik ve minyatürlere, anıtlardan bina ve saraylara, mağazalardan sokak ve caddelere kadar her şey ve her yer bu “Altın Şehir”in göz kamaştırıcı renklerini meydana getirirdi.
Ortaçağ’da bütün Batı ülkelerinde olduğu gibi Altın Şehir’de de aşırı zenginliği korkunç bir yoksulluk izlerdi. canlı bir ticaret ve yabancıların döküp saçtığı paralar sanıldığı gibi Bizans halkını yüksek bir ekonomik seviyeye ulaştırmamıştı. zenginlik, yüksek devlet memurları, büyük toprak sahipleri ve askerlerin elinde toplanıyordu.