Sürekli olarak pes ettiğinizde, başkalarının gözünde ve sonunda da kendi gözünüzde güvenilirliğimizi kaybederiz. Hemen pes eden birine kimse saygı duymaz, üstelik azmin değerini ve engelleri aşmak ve can sıkıntımızın üstesinden gelebilmek için gereken becerileri de asla öğrenemeyiz.
Bir şeye azmetmek, ona sahip olduğumuz her şeyi vermektir. Abraham Lincoln azmetmenin hayatındaki yerini şöyle ifade eder. “Yapabileceğimin en İyisi neyse onu yaparım ama bunu sonuna kadar sürdürürüm.”Azimli kişiler, engelleri çıkmaz yol olarak değil de, çıkışın işareti olarak görürler. Her zaman için, gitmek istedikleri yere varmanın bir başka yolunu ararlar; bu, çizdikleri ilk yoldan farklı olsa bile.
Çok çabuk pes etmemizin tek nedeni sıkılmamız değildir. Bir şeyin beklediğimizden daha zor olduğu ortaya çıktığında, bazılarımız bunun çaba göstermeye değmeyeceğine karar veririz. Bu, özellikle karşılaştığımız engeller zayıf ve yetersiz olduğumuz alana giriyorsa doğrudur. Küçük düşme korkusu, direnme isteğimizi kırar. Bunu kendimize itiraf etmeyiz.
Sadece bunun daha fazla zarar görmemek için en iyi yoi olduğuna dair bahaneler buluruz.Kendine zarar verici çoğu davranış gibi, pes etmek de bir amaca hizmet eder. Kendimizi sıkışıp kalmış veya tuzağa düşmüş gibi hissettiğimizde, duyduğumuz öfke ve endişeyi hafifletir. Bizi daha derindeki bir korkuyla yüzleşmekten korur. Ayrıca kılık değiştirmiş bir yardım yakarışı veya moral verici sözler söylemenizi rica etmenin bir yolu da olabilir, bazı insanlar özellikle gurur meselesi yüzünden pes etmeye eğilimlidirler; onlara göre yardım istemek yalvarmakla aynı şeydir.
Bir süre önce Amerika’da meydana gelen, bir işçinin dondurucu vagonunda kilitli kalması hikâyesi, bilimsel olarak da onaylanmış meşhur bir olaydır.Bir işçi, dikkatsizlik sonucu, demiryolu kargo deposunda bir dondurucu vagonunda kilitli kalmıştı. Yaklaşık yirmi dört saat sonra, vagon başka bir istasyonda açıldığında işçinin donarak ölmüş olduğu görüldü. Adamı vagona kilitleme dışında İnanılmaz bir hata daha yapmışlardı: Kapıyı k apattıklarında soğutma sistemini açmamışlardı. Vagon açtıklarında içerideki sıcaklık oldukça normaldi.Orada ne oldu? İşçi mutlaka dikkat çekmeye çalışmıştı, ama depodaki gürültü ve vagonun izolasyonu nedeniyle kimse onu duymadı. Şimdi adam, kapı kapatıldığında soğutma sisteminin her zaman açıldığının farkındaydı. Vagonun, yirmi dört saat sonra diğer istasyona varana kadar açılmayacağını ve insan vücudunun bu kadar düşük sıcaklıklara iki-üç saatten daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Böylece donarak öleceğine inandı. İnancına ve beklentisine uygun bir şekilde, gereksiz yere öldü ve vagonun sıcaklığı normal olmasına rağmen, vücudunda donmanın bütün belirtileri görülüyordu. Böyle şeyler her gün olmuyor, ama inancın gücünün ne kadar büyük olduğunu göstermeye yetiyor.
Tüm kararlarımızı denetleyen bir güç vardır. Bu yaşadığımız sürece her an nasıl düşündüğümüzü ve nasıl hissettiğimizi etkiler. Neler yapacağımızı neler yapamayacağımızı ve de yaşamımızda olan herhangi bir şey hakkında nasıl hissedeceğimizi belirler. Bu güç inançlarımızdır.İnançlar, bireylerin kendi dünyalarını^ bir yönü ile ilgili algıların ve tanımların meydana getirdiği sürekli duygular ağıdır.
İnançlar, bilgi, kanaat ve imanı kapsayan bir psikolojik olaydır. İnançlar, çoğu hâllerde, bireysel ilkelerin kaynağı hâline gelirler. Bizler, bilgi, kanaat ve inançlarımızı açığa vurmak istediğimiz zaman bunu davranış ve tutumlarımızla belli etmeye çalışırız.İnançlar, insan psikolojisinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bunu bir binanın temel taşlarının görmüş olduğu işlevler olarak düşünebiliriz. İnançlar sayesinde İnsanların psikolojik dünyaları devamlılık arz eder. Aksi hâlde, temeli bozuk bir yapı gibi dış etkenlerin tesiriyle kararsız ve dengesiz birer kimse olup çıkarlar. İnsanlar bu aletleri aracılığıyla çevresel olayları değerlendirir ve hükme varırlar. Dengeli insan, olaylar karşısında kendi muhakeme gücünü ve görüşlerini ortaya koyan kişidir.
Şu hâlde, diyebiliriz ki, inançlar insan için birçok önemli hizmetlerde bulunurlar. Bunların belli başlıları; insan kişiliğine ve kararlarına devamlılık kazandırma, günlük çeşitli olayları ve faaliyetleri yorumlamak yoluyla anlama kavuşturma ve kişisel amaçlara ulaşmak için mevcut alternatif yollarının mukayese ve seçimine yardımcı olma olarak belirlenebilir.
En temel anlamda inanç: Yaşama anlam kazandıran ve yön veren yönlendirici bir güç, yargı, hırs ya da prensiptir. İnançlar, dünyayı algılamamız için önceden düzenlenmiş, organize edilimiş süzgeçlerdir. İnançlar, beynin komutanları gibidir. Başarılı insanların yaşamına güzellik, düzen ve anlam veren ve hâlâ günlük mucizeler yaratan bu inançtır.