Kitabın Konusu:
2001 yılında çıkan kitapta Ahmet Altan hikayeyi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki en önemli olaylardan birinin, 31 Mart olayının çevresinde ele alıyor. bu olayı yaratan koşulları, olayın yaşandığı günleri, olay sonrası ülkenin, özellikle İstanbul’un geçirdiği çalkantılı, karmaşalı dönem anlatılırken, olayın perde arkasının bilinenden farklı olduğunu öne sürülüyor.
Romanın Değerlendirilmesi:
İsyan Günlerinde Aşk, 1909′un İstanbul’unda, 8 – 9 aylık bir süreçte, İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra başlayıp 31 Mart olayını da içine alan bir dönemde geçiyor. Tarihin ve kurmacanın dozunun başarıyla dengelendiği romanda, Osmanlı’nın karanlık ve kuşkularla çevrili bir dönemine bir kapı aralanırken, gerçek kişilerin yanı sıra çok farklı kimlikler yaratılmış. Ve o kişiler, her türlü ruh halinde kusursuzca çizilebilmiş; İsyan Günlerinde Aşk, insan kokan bir roman. Ahmet Altan, çok etkileyici insan portreleri çiziyor. Ustaca çizilmiş kişilikler ve ruh çözümlemeleri, romanın en önemli özelliklerinden biri. Ahmet Altan, her çağda büyüsünü yitirmeyen İstanbul’u da canlı bir roman kahramanı gibi romanına katmış. Güzeller güzeli Mehpare, inanılmaz etkileyiciliğiyle Şeyh Efendi, Şeyhin yıllarca görmediği kızı Rukiye, Çerkez güzeli Hediye, erkekleri kendine tutsak eden Dilara ve yakışıklı Ragıp Bey, mutsuzluğa mahkum Hikmet Bey, gencecik, toy Dilevser, kendi içinde tutarsız İttihat ve Terakki Cemiyeti, birbiriyile kavgalı alaylı ve okullu askerler ve kişiliği üzerindeki çelişkili görüşler bugün bile netlik kazanmamış bir padişah: Abdülhamit. Bütün bunlar, aşkla ve isyanla yoğrulmuş bu romanın başkişileri. Aşkı ve insanı, bu kadar derinlemesine, bu kadar etkileyici ve bu kadar isabetli bir biçimde sunan pek az yazardan biri Ahmet Altan. Tarihi gerçeklere dayanan, ama tarihi roman olmayan İsyan Günlerinde Aşk, belleklerden uzun zaman silinmeyecek.
Roman Özeti ve Karakterler:
Osman; insanların deli sandığı, ölü büyükleriyle konuşan, onların sırlarını, ilginç hayatlarını paylaşan ve bundan büyük bir haz duyan, sıradan biri ve aynı zamanda günümüzde yaşıyor. Kitabın en başında, romanın baş karakteri gibi görünmesine rağmen, anlıyoruz ki, Osman, sadece bizlere Meşrutiyet Osmanlısında, tarih kitaplarına girmeyen coğu hikayeyi, ölü dostlarından dinleyip bizlere aktarıyor. Osman, büyükbabası ve büyükannesi etrafında gelişen olayların merkezi olduğu, aynı zamanda saraydan paşalara, hacı hoca takımından şeyhlere uzanan, 31 vakası öncesi ve sonrası etkilerini aktarıyor.
Mehpare Hanım; Osman’ın büyükannesi, güzelliği kadar zevke olan düşkünlüğüyle diğer karakterlerin yaşamlarını etkiliyor. Önce Şeyh, Hüseyin Hikmet Bey ve en son sevgilisi Konstantin’le olan bütün birlikteliklerinde son derce bencil, sorumsuz fakat hanfendiliğinden çoğu zaman ödün vermeyen bir kişiliği var. Diğer karakterlerin hem hayran oldukları hem çekindikleri hem de tiksindikleri bir karakter, Mehpare hanım. Şeyh Efendiden bir kızı, Rukiye, ve Hikmey Beyden bir oğlu, Nizam, var.
Konstantin, Mehpare Hanım’ın Yunan sevgilisi, oldukça hoş görünümlü genç bir yunan olarak veriliyor. Olaylara pek etkisinin olmamasıyla birlikte, Mehpare Hanım’ın bütün eşleri gibi ilk başta onu etkilemeyi başarmış fakat daha sonra sıkılması sonucu Mehpare Hanım tarafından terk edilmiş.
Hüseyin Hikmet Bey, Padişah’ın doktoru Reşit Paşa’nın oğlu, karşımıza ılk olarak Mehpare Hanım’ın terkettiği kocası olarak çıkıyor. Karısının kendisini terkinden sonra, yıkılmış bir şekilde İstanbul’a dönmesini, intihar girişimi izliyor, fakat bunda da başarılı olamayınca kendine güvenini tamamen kaybediyor. Tam bir beyefendi olan Hikmet Bey, çevresindeki insanlardan ve ortamdan oldukça rahatsız. Mehpare Hanım’a hala içten içe hayran olmasına karşın unutmaya çalışıyor, ve yeni insanlar tanıyor. Babasının görüşlerine karşı, ittihat terakkicilerle önceden bir bağı olmuş fakat anlamsız bulduğu için ilişkilerini en aza indirmiş.
Hediye, Hikmet Beye babasından hediye edilen cariye. Kendisinden pek ayrıntılı bahsedilmiyor, fakat Hikmet Beye aşık. Hikmey Beyin Dilevser Hanımla evlenmesi üzerine intihar ediyor.
Mihrişah Sultan, Hikmet Beyin annesi. Fransa’da yaşıyor, kendisinden Prenses diye bahsediliyor, dillere destan bir güzelliğe sahip, ve zevk düşkünü tıpkı eski gelini gibi. Hikmet Beyin babası Reşit Paşa’dan ayrıldıktan sonra, Fransa’ya yerleşmiş ve orada hayatını yaşıyor. Hikmet Bey Mehpare Hanım’dan ayrılınca, Mihrişah Sultan torunlarına bakma görevini üstleniyor, ve bundan çok büyük zevk alıyor.
Reşit Paşa, Hikmet Beyin babası, aynı zamanda Padişah’ın doktoru ve dostu. Mihrişah Sultan’a hala aşık, fakat bunu fazla belli etmemeye çalışıyor. Padişahla arası çok iyi, hatta sürgüne de onun yanında gidiyor. İyi bir doktor, bir beyefendi, fakat oğlunu anlamak için çaba harcamıyor.
Rukiye, Mehpare Hanım’ın Şeyh Efendiden olma kızı. Huy ve tip olarak Şeyh Efendiye çok benziyor. Annesini terkettiği için babasına, üvey babasını terk ettiği için annesini kırgın. Mihrişah Hanım ve Nizem’la yaşamaktan rahatsız, ve bir arayış içinde. Hayatından mutlu değil, ama bunu çevresiyle paylaşmıyor. Yakınlaştığı Prof. Konçerov ve oğlu Boris’i kendine çok yakın hissediyor, fakat İstanbul’a dönmesiyle onlarla da bağı kopuyor.
Nizam, Mehpare Hanım’ın Hikmet Beyden olma oğlu. Sorumsuz, hoş görünüşlü bir paşazade. Mihrişah Sultan’ın yanında yaşadığı dertsiz hayattan çok mutlu.
Şeyh Yusuf Efendi, Osmanlı’da o dönemde önde gelen Şeyhlerden. Kendisini Padişahtan, dilnecilere kadar herkes ziyaret ediyor, hacı-hoca takımından değil, ama sağ kolu Hasan Efendi sayesinde bütün olup bitenlerden haberdar. Mehpare Hanım’ın ilk kocası, aynı zamanda Mihrişah Sultan’la da aralarında net olmayan bir beraberlik olmuş, ve Şeyh Efendi bu iki kadının etkisinden kurtulmuş değil. Kızı Rukiye’yi hiç tanımamış, ama bir eli hep Mehpare Hanım’ın üzerinde onları kolluyor.
Hasan Efendi, Şeyh Efendi’nin sağ kolu, baş habercisi, aynı zamanda cüce küçük kızıyla evli. Bütün gün İstanbul sokaklarında dolaşıp olup biteni kolaçan ediyor, ve Şeyh Efendi’ye haber getiriyor. Sapık karısından tiksiniyor, ama kurtuluşu yok. Güçlü, kaba bir adam.
Binnaz Hanım, Şeyh Efendinin cüce kızı. Hasan Efendiyle evli, kocasına her akşam küçük aşk oyunları yapmaktan zevk alıyor.
Ragıp Bey, başarılı, disiplinli binbaşı. Şeyh Efendinin büyük kızyla evli fakat çok mutsuz. Dilara hanımla tanışması ve ziyaretleriyle hayatına renk katıyor. Abisi Cevat Bey gibi ihtilalci değil, sakin kuralcı. Karısının terkiyle, Dilara Hanım’a açılabiliyor fakat onun da reddetmesiyle yalnız kalıyor.
Cevat Bey, Ragıp Beyin abisi, ittihak terakkicilerden. Mustafa Kemal’le arasında gizliden gizliye bir çekişme var. Dürüst olmamasıyla birlikte, sinsi de.
Dilara Hanım, Alman asıllı ailesi tarafından Osmanlı haremine hediye edilen ve bir paşayla evliliğinden dulkalan bir İstanbul hanfendisi. Diğer kadınların aksine, devlet işlerinden anlıyor, ve erkeklerle tartısmaktan çekinmiyor. Akıllı ve cesur bir kadın. Ragıp Beyin kendisini serserilerin elinden kurtarması sonucu tanışmışlar, fakat ‘yuva yıkan kadın’ damgasından hoşlanmadığı gerekçesiyle Ragıp Beyle evlenmeyi reddetmiştir.
Dilevser, Dilara Hanım’ın kızı. İyi eğitim almış bir paşa kızı. Hikayenin ilerleyen sürecinde Hikmet Bey’le evelenen Dilevser, güzelliğiyle de konuşuluyor. kaynak: domat.us