Hitler’in Annesi (Klara Poelzl)
Klara Poelzl, kocasının üvey kızıydı ve ondan yirmi üç yaş küçüktü. Eski bir köylü ailesinden geliyordu. Canlı, dindar ve dürüst bir kadındı. Ya hizmetçilikte geçen yılların verdiği alışkanlıktan ya da yetiştirilmesinden gelen özelliklerden olacak, evi her zaman pınl pırıl ve düzenliydi. Kendisini çocuklarına adamıştı. Ancak Witliam Patrick Hitler’e göre, üvey çocuklarına karşı tam bir üvey anaydı. Onu tedavi eden Dr. Bloch’a göre ise, oldukça sessiz, sevimli ve özellikle ‘gözbebeği’ Adolf olmak üzere çocuklarına karşı son derece sevecen davranırdı. Kocasından ve birlikte geçirdikleri yaşamdan övgüyle söz ederdi. Küçük yaşlarda babalarını yitiren çocukları için bu kaybın yerinin doldurulmaz olduğunu söylüyordu.
Klara Poelzl’in kız kardeşi evliydi ve iki oğlu vardı. Çocuklarından biri kambur, öteki kekemeydi. Klara Poelzl’in de, Alois Hitler’le evliliğinden önce doğurduğu bir çocuğunu yitirmiş olma ihtimali ile evlilik sürecinde doğurduğu iki erkek çocuğuyla bir kız çocuğunun ancak altı yaşına kadar yaşamaları, insanın aklına kan bozukluğu sorununu getiriyor. Daha büyük bir kuşkuya yol açabilecek bir durum da Dr. Bloch’un ‘embesil’ olduğuna kesinlikle inandığı bir kız çocuğunun olmasıydı. Bu inancının nedeni olarak, ailenin bu çocuğu titizlikle gizlemelerini ve kimseye göstermemelerini Öne sürüyor Dr. Bloch. Özellikle hasta olan anneyi ziyaretlerinde seziyordu bu durumu. Bu çocuk büyük bir ihtimalle 1886’da doğan ve 1888’de öldüğü ileri sürülen Ida’dır. Dr. Bloch’a göre ise, kızın adı Ida değil, Klara’dır. Her iki adın son harfinin ‘a’ oluşu, çocuğu hiç görmemiş olan Dr. Bloch’un yanılmasına neden olabilir.
Kayıtlarda, Klara ile ilgili başka hiçbir şeye rastlanmamıştır. En küçük kardeş Paula’nın aptalsı tavırları olduğu, bir ihtimal geri zekâlı (zekâ yaşı 12’den ileri geçmeyen kişi) olabileceği de söylenir. Bu oldukça zayıf bir ihtimaldir, yapısal bir zayıflığı olabileceği de kuşku ile karşılanmalıdır. Frengili olması da ihtimalin ötesine geçmez. Anne, bir göğüs kanseri ameliyatından sonra 21 Aralık 1907’de ölmüştür. Tüm yaşam öyküleri bu tarihi, 21 Aralık 1 908 diye yazar, ama Dr. Bioch’un kayıtları açıklıkla kadının 1907’de öldüğünü göstermektedir. Mezar taşındaki tarih de budur. Ömrünün son altı ayını dayanılmaz sancılarla geçirmiş, son haftalarda ağrılarının dindirilmesi için kendisine her gün iğneyle morfin verilmişti.
Klara PoelzFin Çek kökenli olduğu, Almancayı kırık dökük konuştuğu, bu yüzden Adolf un, annesinden utanç duymuş olabileceği sık sık ileri sürülmüştür. Bu, kesinlikle doğru değildir. Dr. Bloch, kadının konuşmasında bunu kanıtlayacak hiçbir belirtinin bulunmadığını, Çek oluşuyla ilgili olarak hiçbir özellik göstermediğini belirtmiştir. Alois Hitler’in ilk karısı Çek kökenliydi, bu nedenle yazarlar onu Adolfun annesiyle karıştırmış olmalılar.
Annesinin Hitler üzerindeki Etkisi
Babası, Hitler’in çocukluk dünyasının yalnızca bir parçasıydı. Bir de bildirilenlere göre pek görgülü olan bîr anne vardı bu dünyada. Hitler, annesi hakkında pek az şey yazmış, halkla konuşmalarında ondan hiç söz etmemiştir. Bilgi edindiğimiz kişiler, kadının aklı başında, çalışkan bir kişi olduğunu, yaşamını evine ve çocuklarına adadığını söylemektedir.
Güçlü Bir Sevgi Bağı
Araştırmalara göre, Adolfla annesi arasında epeyce güçlü bir sevgi bağı vardı. Daha önce de belirtildiği gibi, bunun nedeni Adolftan önce iki ya da üç çocuğunu yitirmiş olmasıydı. üstelik Adolf, ince, narin bir çocuktu. Onun tipindeki bir kadının aynı felakete uğramamak için, çocuğuna elinden gelen ilgiyi göstermesi doğaldı. Bu nedenle onu huylarını bozacak derecede şımartması da kaçınılmaz olacaktı elbet. Beş yaşına kadar annesinin bir tanesiydi Adolf. Kadın, tüm sevgisini bu çocuğun üzerinde yoğunlaştırmıştı. Kocasının davranışlarını ve kendisinden yirmi üç yaş büyük oluşu nedeniyle aralarında bir aşk ilişkisi bulunmadığını göz önüne alırsak, onun bu sevgisini haklı görebiliriz.
Böylelikle, anne ile oğul arasında güçlü bir sevgi bağı kurulmuştu. Adolf un bu süre içinde ciddi bir yapı göstermeyen kudurganlık (tantrum) nöbetleri geçirdiği kesindir. Bu nöbetlerin amacı, annesinden istediği şeyleri elde etmekti; sonunda da elde ediyordu. Adolf, böylece hem annesine istediğini yaptırıyor, hem de istekleri yerine gelmezse babası gibi biri olacağı korkusunu aşılıyordu. Anne, bu nedenle oğlunun, babasının onaylamadığı hareketlerine göz yumuyor, babanın evde olmadığı zamanlarda bu istenmeyen yaramazlıklara ortak oluyordu. Annesiyle geçen bu yıllar boyunca, baba araya girip mutlu ilişkilerini bozmadıkça, Adolf cennette yaşıyor gibiydi. Baba, eline sopayı aldığı zamanların dışında karısından ilgi ve sevgi beklemekteydi ki, bu da anne ile oğul arasındaki mutlu ilişkiye zarar veriyordu. Böyle zamanlarda Adolf un, yaşadığı çocuksu cennet yaşamının bozulmasına tepki göstermesi, bunun da babasının kendisinde yarattığı korku ve güvensizlik duygularını pekiştirmesi doğaldır.
Bir yandan büyürken, bir yandan da annesine karşı duyduğu sevgi gelişmekte, bunlardan ayrı olarak küskünlük ve korku duyguları da artmaktaydı. Çocuksu düşlemlerin yanı sıra, bu ilişkide çocuksu cinsel duygular başat bir özellik göstermekteydi. Bu, Hitler’in kişiliği üzerinde araştırmalar yapmış olan psikologların ve ruh hekimlerinin değindikleri Oedipus Karmaşasıdır. Annenin yoğun sevgisi, üzerinde toplanırken, babanın uygun olmayan öz yapısı bu karmaşanın gelişimini hızlandırmaktaydı. Böylece, babaya duyulan nefretle, anneye duyulan sevgi artmakta, bunlarla birlikte, bu sevgi bağının ortaya çıkışıyla babasının kininin kurbanı olma korkusu çoğalmaktaydı. Bu koşullar altındaki çocuklar, hep ilişkiyi bozan çevreden kurtulma yollan ararlar. Bu, Hitler’in çocukluk yaşamında da böyle olmuş olmalıdır.