Adolf Hitler Yahudi Düşmanlığının Temelleri
Hitler, Yahudi kelimesini ilk olarak aile içinde değil, bilakis on dörton beş yaşlarında ve yoğun olarak siyasetin konuşulduğu sıralarda duymaya başladı. O yıllarda meseleye başka açıdan baktığından, dinî inançlar gereği yapılan kavgalara kötü hisler besliyordu. Yahudilerin birtakım aktiviteler (sanatta, edebiyat, tiyatro etkinlikleri ve basındaki yazılar) göstermesi ve basında çıkan yayınlarda gözüne çarpan tuhaf yazılar, Ya hudilere olan düşüncelerini değiştirmesine sebep olmuştu. Kavgam kitabında Yahudi düşmanlığı oldukça açık ifadelerle yazılmıştır:
“Herhangi bir sosyal ve özel hayatta ne biçimde bir pislik ve karanlık olmasın ki, ona bir Yahudi parmağı bulaşmamış olsun. Bu çeşit bir yaraya bıçak vurulduğunda ortaya bir vücutta yoğunlaşmış solucanlar gibi, gözleri kamaşmış hâlde çıfıt (hileci, düzenbaz) Yahudiler çıkıyordu. Sanatsal faaliyetlerde bulunan bu adamlar, sanki bir püskürtme aleti gibi bütün pisliklerini insanlığın üzerine boşaltıyordu.
O yıllarda yayımlanan eserlerde Yahudiler ön planda tutularak Almanlar hakkında atılıp tutuluyordu, hatta hiç kimseye bu kadar kötü söz sarf etmiyorlardı. Faziletin büyük şehrin bataklığı içinde isyan edilmesi biçiminde istismar edilmesini o hayâsız ve duygusuz Yahudilerin organize ettiğini gördüğümde tüylerim diken diken olmuş hâlde dehşet bir kin kasırgasına tutuldum. Bundan böyle Yahudi meselesini kendime bir vatan görevi olarak kabul ettim.
O yıllarda zorla okuduğu yalnızca içindeki pislikleri görmek için aldığı Marksist basının yazılarını ve Sosyal Demokrat bildirilerini, şiddetle okuyarak içindeki kini daha fazla artırdı ve bunların yazarlarına baktığında hepsinin Yahudi olduğunu fark etti.
Ağızlarından, bir dakika önce çıkan sözleri, bir dakika sonra inkâr ederek gerçekleri altüst eden bu adamlar karşısında durmak onun için neredeyse hayal gibi görünüyordu.
Bu fikirleri öyle bir safhaya geldi ki bir kasırga hâline dönüştü ve giderek daha da şiddetlenince tutucu bir Yahudi düşmanı kesildi. Marksizm’in Yahudi inancı ise tamamen çok farklı bir boyut taşıyordu. Onlar göre ırk olgusu ve ırk üstünlüğünü bir kenara iterek, insanın bireysel değerinin olmadığını düşünüyorlardı. Bu düşünceden yola çıkarak dünya hayatının esası kabul edilirse, bu bütün düzenin sonu demektir. “Yahudiler, bu dünyada yaşayan milletler üzerinde Marksizm sayesinde bir zafer kazanacak olurlarsa, kazandıkları başan ancak insanlığın cenaze merasimi olurdu diyordu.”
İşte bu sebeple Adolf Hitler baş koymuş olduğu bu savaş yolunu, hem ırkının geleceği için hem de yaratıcının kanunları gereği, kendisinin yerine getirmesi gereken bir vazife niteliğinde kabul etmiştir.